Mustafa Yeneroğlu: “Suriyelilere yönelik ötekileştirici açıklamalardan kaçınılmalıdır.”

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu kamuoyunda Suriyeli mültecilere yönelik son günlerde artan ötekileştirici söylemleri eleştirerek, “Devlet ve milletimizin duyarlılığını ve zenginliğini yansıtan Suriyeli kardeşlerimize yönelik ötekileştirici açıklamalardan kaçınmaya, özellikle medyayı daha sorumlu davranmaya davet ediyorum.” ifadesinde bulundu.

Mustafa Yeneroğlu konuyla ilgili, “Ülkemiz yaklaşık 5 yıldır süren Suriye iç savaşından kaçan sığınmacılara ev sahipliği yaparak milyonlarca insanın canının kurtulmasına neden olmuş, insanlık adına tüm dünyaya örnek bir davranış sergilemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin açık kapı politikası ile gelen Suriyeliler için kamplar kurulmuş, kamplarda kalmak istemeyenler ülkemizin farklı yerlerine yerleşmişlerdir. Devlet ve millet olarak ensar duyarlılığıyla gerekli yardımlar sağlanmış, insanlarımız misafirperverliğin en güzel örneğini ortaya koymuşlardır.

Ne yazık ki, bu denli yoğun göç dalgası sebebiyle Suriyeli insanların yaşadığı yerlerde bazı muhtelif olaylar da çıkmıştır. Zaman zaman gerginlikler yaşanmış, bu gerginlikler kısa sürede yatışmıştır. Ancak bu olaylar, gerek ana akım medyada, gerekse yerel basın kuruluşlarında bazen insani boyutlarla değil toplumu tahrik edici ve sığınmacıları ötekileştirici söylemler ile ele alınmıştır. Ayrıca, bazı gazetelerde dile getirilen Suriyeli insanların yaşam tarzlarını küçümseyici açıklamalar, mültecilere karşı önyargıları beslemiştir.

Irkçılık boyutuna varacak bazı söylemler, savaştan canlarını kurtaran insanların duygularını ve onurlarını hiçe sayarak sorumsuzca söylenmiştir. Vatandaşlarımızla sığınmacılar arasındaki dayanışmayı artırıcı açıklama ve adımlara daha fazla ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde yapılan bu talihsiz açıklamalar üzücüdür. Devlet ve milletimizin duyarlılığını ve zenginliğini yansıtan Suriyeli kardeşlerimize yönelik bu açıklamalardan kaçınmaya, özellikle medyayı daha sorumlu davranmaya davet ediyorum.”, açıklamasında bulundu.

Yeneroğlu: “Diasporada yaşayan vatandaşlarımız ve tarihi-kültürel bağlarımız olan topluluklarımızla ilişkilerimiz Anayasamızda yeniden tanımlanmalıdır.”

Anayasa’daki diasporada yaşayan vatandaşlarla ilgili hüküm yeniden ele alınıyor. İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, diasporada yaşayan vatandaşlar ve tarihi-kültürel bağların olduğu topluluklarla ilişkilerin Anayasa’da yeniden düzenlenmesine yönelik hazırladığı anayasa değişikliği teklifiyle ilgili, “Diasporada yaşayan vatandaşlarımızın güncel ihtiyaçları ve öncelikleri göz önüne alındığında Anayasamızın 62. Maddesi yetersizdir. Dolayısıyla ilgili hükmün tekrardan ele alınması zarureti ortadadır. Ayrıca tarihi-kültürel bağlarımızın olduğu topluluklarla ilgili hükmün Anayasamızda yer alması devletimizin bu kesime yönelik vizyonunu yansıtacaktır.”, açıklamasında bulundu.

Yeneroğlu yaptığı basın açıklamasında, “1960’lı yıllardan itibaren yurt dışına yoğun işçi göçü yaşanmıştır. Dönemin şartlarına uygun olarak yapılmış 1982 Anayasasında yurt dışında yaşayan vatandaşlar konusuna 62. Madde de yer verilmiştir. Bu madde yurt dışındaki vatandaşlarımızı, ‘gurbetçi’ ve ‘misafir işçi’ anlayışından hareketle sadece işçilik sıfatları bağlamında değerlendirmiştir. Ancak günümüz şartları ve diasporada yaşayan vatandaşlarımızın kültür, kimlik, eğitim ve sosyal alanlardaki bugünkü ihtiyaçları ile öncelikleri göz önüne alındığında 62. Maddenin yetersiz kaldığı aşikârdır. Dolayısıyla diaspora politikalarındaki değişim ve beklentilerin Anayasa’ya yansıması ve bunun yeni Anayasa’da yer alması zarureti ortadadır. Bu ihtiyaç doğrultusunda ilgili anayasal hükmün, ‘Devlet, yurt dışındaki Türk toplumunun hak ve menfaatlerini korur, dil ve kültürel kimliğin muhafazası ve anavatanla bağların geliştirilmesi için çalışmalar yapar’ şeklinde değiştirilmesini öneriyoruz. Böylelikle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelik anayasal sorumluluğun kapsamı genişleyecek ve Hükümetimiz tarafından fiiliyatta uygulanan kapsamlı hizmetlerin anayasal temeli oluşturulacaktır.

Öte taraftan komşu ülkelerden uzak kıtalara kadar farklı coğrafyalarda yaşayan tarih, dil veya din gibi bağlarımız olan topluluklara karşı sorumluluklarımız da bulunmaktadır. Birçok ülke bu tür bağları olan topluluklara yönelik taşıdıkları vizyonlarına anayasalarında yer vermişlerdir. Ülkemiz Anayasası’nda bu kesimle ilişkilerin geliştirilmesini garanti altına alan bir hükmün bulunmaması bir eksikliktir. Önerdiğimiz, ‘Devlet, tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğu ülke ve topluluklarla ilişkilerin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapar’ ifadesinin Anayasamızda yer almasıyla bu eksiklik giderilecek ve devletimizin tarihi-kültürel bağlarımız olan topluluklara yönelik vizyonu yansıtılacaktır.” dedi.

Anayasa değişikliği teklifi: Yeni Anayasa’da yurt dışında yerleşik vatandaşlarımız ve tarihi-kültürel bağlarımız olan topluluklarla ilişkiler

Yeneroğlu: ‘‘Srebrenitsa şehitlerini rahmetle anıyorum.’’

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “Yeryüzünde yeni travmaların oluşmasını engellemek için Srebrenitsa vahşetinin tüm ayrıntılarıyla hafızalarda canlı tutulması elzemdir. Katliamda şehit düşen Müslüman Boşnak kardeşlerimi rahmetle anıyorum.’’ sözleriyle yirmibirinci yıldönümünde Srebrenitsa şehitlerini andı.

Mustafa Yeneroğlu, “Bosna Hersek’in referandum sonucunda ilan ettiği bağımsızlık kararını tanımayan Sırplar 1992 yılında Balkanlarda derin bir yara oluşturan Bosna Savaşı’nı başlattılar. 11 Temmuz 1995 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge olarak ilan edilen Srebrenitsa’ya giren Sırp ordusu bir hafta içerisinde sekiz binin üzerinde Müslüman Boşnak’ı katletti. Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararla, yaşanan vahşet soykırım olarak kabul edildi.

Srebrenitsa’da zihinlerde var olan nefret tohumlarının nasıl bir katliama yol açabileceği bir kez daha görüldü. Katliamın, Hollanda ordusunun korumakla görevli olduğu bölgede gerçekleşmiş olması, Birleşmiş Milletler adına utanç verici bir durum olarak kayıtlara geçti. Yaşanan vahşet geride kalan insanlarda tedavisi mümkün olmayan derin yaralar bıraktı.

Asırlardır yaşadığı coğrafyada Sırpların saldırısına uğrayan Müslüman Boşnak halkı, korkunç milliyetçiliğe karşı uluslararası destekten yoksun bir şekilde var olma mücadelesi verdi. Yaşananlar, bir ülkede hâkim olan, ırkçı kin ve nefretten beslenen siyasi iklimin ne tür acı sonuçlara neden olacağını gösterdi. Yeryüzünde yeni travmaların oluşmasını engellemek için Srebrenitsa vahşetinin hafızalarda canlı tutulması elzemdir. Katliamda şehit düşen Müslüman Boşnak kardeşlerimi rahmetle anıyorum.” açıklamasında bulundu.

Yeneroğlu: “Yabancı ve İslam düşmanlığı Avrupa’yı tehdit ediyor.”

Hamile olan Merve Şerbini 1 Temmuz 2009 tarihinde çocuğunun ve eşinin gözleri önünde Almanya Dresden Eyalet Mahkemesinde 18 kez bıçaklanarak öldürüldü. İstanbul Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu Şerbini’nin ölüm yıldönümünde, “Merve Şerbini’nin katili cezalandırıldı, fakat kurumsal ihmalkârlıklar hala incelenerek sonuçlandırılmadı. Bu, aşırı sağı güçlendiren tehlikeli bir durumdur.”, açıklamasında bulundu.

Yeneroğlu şunları kaydetti: “Yedi yıl önce işlenen Merve Şerbini cinayeti ve kamuoyunun, siyasilerin ve medyanın olayı ele alış tarzı, Almanya’da İslam düşmanlığının ne kadar mesele edildiğini göstermektedir. Akademisyen ve başarılı bir sporcu olan bir kadın kendisini İslam düşmanı hakaretlere karşı mahkeme önünde örnek bir şekilde savunmuştu. Ancak mahkemede hâkimlerin ve savcının önünde vahşice katledildi. Aceleyle koşup gelen güvenlik görevlisiyse saldırganı değil, Merve Şerbini’nin eşini silahla vurdu.

Katil kısa bir süre içerisinde ceza aldı. Tüm hayatı ve psikolojik rahatsızlıkları incelendi. Sonuç olarak, kendi kendine radikalleşen fail olarak kabul edildi.

İslam düşmanlığı ile suçlanan şüphelinin mahkeme salonuna engelsiz bir şekilde nasıl bıçak sokabildiği, güvenlik görevlisi gelmeden 18 bıçak darbesine nasıl zaman bulabildiği ve yine güvenlik görevlisinin olay yerine geldiğinde niçin suçluya değil de, yardım için koşan siyah saçlı Merve Şerbini’nin eşine ateş açtığı hususları hala aydınlatılmamıştır. Medyanın bu olayı günler sonrasında gündemine almış olması da, nedeni izah edilmemiş bir diğer konudur. Geride bırakılan yedi yıl içerisinde cevap bekleyen tüm bu sorular açıklığa kavuşturula bilinirdi. Fakat olay kamuoyunda kapsamlı bir şekilde sorgulanmadı ve tartışılmadı.

İslam ve yabancı düşmanlığının Almanya ve Avrupa’da sürekli bir şekilde nasıl büyüdüğünü büyük bir endişe ile takip ediyoruz. Buna paralel olarak aşırı sağ görüşlerde giderek yaygınlaşıyor. Popülist aşırı sağ görüşlerin artık marjinal fikirler olarak görülmediğini ve toplumun çoğunluğuna ulaşabileceğini gösteren en büyük sinyallerden biri de Brexit kararıdır. Bu tehlikeli akıma karşı dur demenin zamanı çoktan gelmiştir.”

Fremden- und Islamfeindlischkeit bedrohen Europa

“Der Mörder von Marwa El-Sherbini wurde verurteilt, die institutionellen Verfehlungen jedoch wurden bis heute nicht aufgearbeitet. Das ist gefährlich und stärkt rechtsextreme Kräfte”, erklärt Mustafa Yeneroğlu (AK Partei), Vorsitzender des Menschenrechtsausschusses der Großen Nationalversammlung der Türkei, anlässlich des Jahrestages der Ermordung von Marwa El-Sherbini. Die schwangere Mutter wurde am 1. Juli 2009 im Dresdener Landgericht vor den Augen ihres Kindes und Ehemannes mit 18 Messerstichen ermordet.

“Die Ermordung von Marwa El-Sherbini vor sieben Jahren und der öffentliche, politische und mediale Umgang damit haben eindrucksvoll demonstriert, wie mit Islamfeindlichkeit in Deutschland umgegangen wird. Eine Frau, Akademikerin und erfolgreiche Sportlerin, wehrte sich gegen islamfeindliche Beschimpfungen vorbildlich vor Gericht und wurde während des Gerichtsverfahrens vor Richtern und Staatsanwaltschaft brutal ermordet. Der herbeieilende Sicherheitsmann schoss nicht auf den Angreifer, sondern auf den Ehemann der Frau.

Der Mörder wurde in einem kurzen Prozess verurteilt. Seine gesamte Lebensgeschichte wurde durchleuchtet, inklusive etwaiger psychischer Störungen. Bis heute gilt er als Einzeltäter, der sich selbst radikalisiert haben soll.

Wie ein mit Islamfeindlichkeit beschuldigter Verdächtiger ungehindert ein Messer in ein Gerichtssaal bringen konnte, warum er Zeit für 18 Messerstiche hatte, ohne dass ein Sicherheitspersonal zu Hilfe kam und warum dieser, als er endlich da war, nicht auf den blonden Täter, sondern auf den zur Hilfe herbeieilenden dunkelhaarigen Ehemann von Marwa El-Sherbini geschossen hat, sind bis heute nicht geklärt. Ungeklärt ist auch, warum es mehrere Tage gedauert hat, bis die Medien über diesen Fall berichtet haben. Ein Hinterfragen oder eine breite öffentliche Diskussion fand – beispielsweise im Gegensatz zur Nicht-Berichterstattung nach der Kölner Silvesternacht – nicht statt. Sieben Jahre wären genug Zeit gewesen, Antworten auf die offenen Fragen zu finden.

Mit großer Sorge beobachten wir, wie Fremden- und Islamfeindlichkeit in Deutschland und vielen anderen europäischen Ländern stetig wachsen. Parallel dazu breiten sich rechtsextreme Einstellungen zunehmend aus. Der Brexit ist ein Warnsignal dafür, dass rechtspopulistische Meinungen längst keine Randerscheinungen mehr sind, sondern eine Mehrheit erreichen können. Es ist höchste Zeit, diesen gefährlichen Trend zu stoppen.”

Mustafa Yeneroğlu: “Aracıyla gelen hiçbir emekli vatandaşımız gümrükten geri çevrilmeyecektir.’’

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, ‘‘Görüşmelerimiz neticesinde, 185 gün şartı nedeniyle aracını Türkiye’ye getiremeyen yurt dışında emekli vatandaşlarımızın mağduriyetlerini gidermek için yeni bir uygulama başlatılmıştır. Bu kapsamda aracıyla gelen hiçbir emekli vatandaşımız gümrükten geri çevrilmeyecektir.’’ açıklamasında bulundu.

Yeneroğlu yaptığı açıklamada, “Daha önce kamuoyuyla paylaştığımız gibi yurt dışından Türkiye’ye aracıyla gelmek isteyen vatandaşlarımızın ‘185 gün’ şartı bağlamında yaşadıkları sorunları yakından takip etmekteyiz. Türkiye’ye giriş tarihinden geriye doğru bir yıl içerisinde en az 185 gün yurt dışında bulunmamış vatandaşlarımız, yurt dışında yerleşik olma şartının tezahürü olan yılın yarısından fazlasını ilgili ülkede yaşama şartı nedeniyle araçlarını Türkiye’ye getirememekteydi. Bu durum, Türkiye’de 6 aydan fazla kalan yurt dışında emekli olmuş vatandaşlarımızın bu haktan yararlanamamasına ve ciddi mağduriyetlere neden olmaktaydı.

Takibimiz neticesinde, Sayın Başbakanımızın talimatları doğrultusunda Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın çalışmaları ile yeni bir uygulama başlatılmıştır. Buna göre aracı için 24 ay izin alan bir emeklinin giriş çıkışında 185 gün şartı aranmayacak, aracına, kişinin geriye dönük bir yıl içerisinde Türkiye’de bulunduğu günler çıkartılarak Türkiye’de kalma süresi verilecektir. Yeni uygulama kapsamında hiçbir emekli vatandaşımızın aracı gümrükten geri çevrilmeyecektir. Emekli vatandaşlarımızın emekli olduklarını ispatlayan belgeyi gümrük girişinde yanlarında bulundurmaları gerekmektedir.’’ ifadesinde bulundu.

Yeneroğlu: ‘‘Cumhurbaşkanımıza yönelik suç duyurusu PKK lobisi tarafından başlatıldı ve Alman Sol Parti milletvekilleri tarafından destekleniyor.’’

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Güneydoğu’da terör örgütüne yönelik operasyonlarla ilgili Cumhurbaşkanı, bakanlar, emniyet mensupları ve bürokratlarımız hakkında Almanya’da yapılan suç duyurusu hakkında açıklamada bulundu.

Yeneroğlu, “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na karşı Almanya’da suç duyurusu başlatan yapı, terör örgütü PKK’nın yan kuruluşlarıyla işbirliği yapan ve PKK’yı meşrulaştırma çabası içerisinde olan PKK’nın bir lobi örgütüdür. Şaşırtıcı olan, ciddi Alman medya kuruluşlarının da bu propagandaya destek vermesidir. Cumhurbaşkanımıza yönelik suç duyurusuna MAF-DAD isimli bir dernek öncülük etmiştir. Bu dernek, her ne kadarda kendisini resmi olarak demokratik ve kanunlara bağlı olarak tanıtsa da, Almanya ve Avrupa’da yasak bir terör örgütü olan PKK için lobi çalışmalarını yürütmektedir. MAF-DAD adlı dernek, örneğin terör örgütü PKK’nın AB’nin terör listesinden çıkartılmasını talep etmekte veya PKK’nın çatı kuruluşları olan NAV-DEM (eskiden YEK-KOM) gibi yapılarla iş birliğinde bulunmaktadır.”, diyerek tepkisini dile getirdi.

Almanya Federal Anayasa Koruma Dairesi Raporu’nda NAV-DEM (ya da YEK-KOM) hakkında şu bilgilere yer veriliyor: “PKK, örgüt hedeflerinin gerçekleşmesi için çoğunlukla çatı kuruluşları altında birleşmiş ve sempatizanlarının buluşma noktası olarak hizmet veren bölgedeki Kürt derneklerinden faydalanıyor. PKK’nın Avrupa’da yeniden yapılanması bağlamında, Almanya’da PKK’ya yakınlığı ile bilinen dernekler 2014 yılı içerisinde isimlerini değiştirmişlerdir. İsim değişikliğini ilk olarak, faaliyetlerini 2014 yılı Haziran ayından beri “Almanya’daki Kürtlerin Demokratik Toplum Merkezi“ adı altında yürüten “Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu” (YEK-KOM) gerçekleştirmiştir.”

Bu bilgiler doğrultusunda suç duyurusunda bulunan yapı hakkında açıklamada bulunan Yeneroğlu sözlerine şöyle devam etti: “MAF-DAD aynı şekilde 2011 yılı Kasım ayında da bir suç duyurusunda bulunmuştu. Anlaşılan, örgüt konjonktürel fırsatı kullanmayı amaçlıyor ve Cumhurbaşkanımızın şahsı üzerinden kurgulanan Türkiye karşıtı söylemlerden fayda sağlamak ve kendinden söz ettirmek istiyor. Bu gelişmede şaşırtıcı olan, ciddi Alman medya kuruluşlarının aşikar olan bu propaganda aksiyonunda yer almaları ve böyle terör örgütüyle ilişkili yapılara platform sunmalarıdır.

Aynı şekilde şaşırtıcı olan, az veya çok tanınmış şahsiyetlerin ve kuruluşların böylesine kirli bir kampanyaya isimlerini vermeleridir. Büyük ihtimalle derneğin “kamu yararına çalışan dernek” statüsüne sahip olması onları yanıltmaktadır ki, derneğin bu statüye sahip olabilmesi ayrı bir skandaldır. Bu vahim durumdan hareketle Alman Federal Hükümeti’ni, PKK’ya yakın yapılara yapılan finansal desteği durdurmaya ve bu tür dernekleri daha fazla “kamu yararına çalışan dernek” statüsüyle meşrulaştırmamaya davet ediyoruz.

Yaşanan bu son olay da, Almanya’daki PKK yasağının uygulamada ne anlama geldiğini gösteriyor. Yıllardan beri terör örgütü PKK’yı destekleyerek kirli kampanyada yer alan ve böylelikle Alman ceza kanununun 129. maddesinin 5. fıkrasına göre suç işleyen Alman Sol Parti milletvekillerinin durumu da hiç şaşırtmıyor. Terör örgütü PKK’ya silah kuryeliği yaparak destek olma suçlamasına karşı mahkemede kendini savunacak olan HDP’li milletvekilinin suç duyurusunu yapanlar arasında olması da, anlaşılan bu malum çevre için bir şey ifade etmiyor ve bu süreçte farklı kesimlerin yer aldığı fotoğrafı tamamlıyor.”

Strafanzeige gegen Präsident Erdoğan ist initiiert von PKK-Lobbyisten und unterstützt von Abgeordneten der Linkspartei

“Initiator der Strafanzeige gegen den türkischen Präsidenten ist ein PKK-Lobbyverein, der mit PKK-Organisationen kooperiert und eine Legalisierung der PKK fordert. Es überrascht sehr, dass auch seriöse Medien bei dieser Propaganda-Aktion mitmachen”, erklärt Mustafa Yeneroğlu (AK Partei), Vorsitzender des Menschenrechtsausschusses der Großen Nationalversammlung der Türkei, anlässlich einer Strafanzeige u.a. gegen den türkischen Präsidenten Recep Tayyip Erdoğan und weitere türkische Politiker wegen vermeintlicher Verbrechen im Südosten der Türkei.

“Initiator der Strafanzeige gegen den türkischen Präsidenten und weitere türkische Politiker ist ein Verein Namens MAF-DAD. So demokratisch und rechtstreu sich dieser Verein offiziell auch gibt, macht sie in Deutschland und im europäischen Ausland Lobbyarbeit für die verbotene Terrororganisation PKK. So fordert die MAF-DAD beispielsweise die Streichung der PKK von der EU-Terrorliste oder kooperiert mit PKK-Dachverbänden wie dem NAV-DEM (ehemals YEK-KOM).”

Über die NAV-DEM (bzw. YEK-KOM) heißt es im aktuellen Verfassungsschutzbericht des Bundes: “Für die Umsetzung von Vorgaben bedient sich die PKK überwiegend örtlicher kurdischer Vereine, die in einem Dachverband zusammengefasst sind und den Anhängern der Organisation als Treffpunkte und Anlaufstellen dienen. Vor dem Hintergrund der Neustrukturierung der PKK in Europa benannten sich im Verlauf des Jahres 2014 auch die PKK-nahen Vereine in Deutschland um. Den Anfang machte der Dachverband ‘Föderation Kurdischer Vereine in Deutschland e.V.’ (YEK-KOM), der seit Juni 2014 unter dem Namen ‘Demokratisches Gesellschaftszentrum der KurdInnen in Deutschland“ (NAV-DEM) auftritt…”

Yeneroğlu weiter: “MAF-DAD hatte bereits im November 2011 erfolglos eine ähnliche Strafanzeige gestellt. Offenbar nutzt der Verein die Gunst der Stunde und möchte von der allgemeinen antitürkischen Stimmung fokussiert auf den türkischen Präsidenten profitieren und Reden von sich machen. Es überrascht nur, dass seriöse Medien dieses leicht durchschaubare Spiel mitspielen und dieser dubiosen Organisation ein Podium bieten.

Ebenso überrascht, dass mehr oder weniger bekannte Persönlichkeiten und Organisationen ihren Namen für eine derartige Schmutzkampagne hergeben. Offenbar lassen sie sich blenden von der Gemeinnützigkeit dieses Vereins, das wiederum ein Skandal für sich ist. Die Bundesregierung ist unverzüglich aufgefordert, die finanzielle Unterstützung von PKK nahen Organisationen einzustellen und diese Vereine nicht weiter über die Gemeinnützigkeit zu legitimieren. Auch zeigt nicht zuletzt dieser Fall die praktische Bedeutung des PKK-Verbots in Deutschland. Kaum überrascht hingegen, dass Bundestagsabgeordnete der Linkspartei bei so einer Schmutzkampagne mitmachen, da sie die PKK schon seit Jahren aktiv unterstützen und damit sich selbst nach § 129 a Abs. 5 StGB strafbar machen. Dass unter den Mandanten ein Abgeordneter der HDP ist, der sich demnächst vor Gericht gegen den Vorwurf, der PKK als Waffenkurier gedient zu haben, wehren muss, macht dieser Runde offenbar nichts aus, komplettiert sogar das Bild.”

Yeneroğlu: “Araç getirmede 185 gün şartının uygulama şekli mağduriyetlere sebep oluyor.”

64. Hükümet döneminde yapılan düzenlemeyle yurt dışından getirilen araçların Türkiye’de kalma süreleri 2 yıla çıkarılmıştır. Uygulama kapsamında aracıyla Türkiye’ye gelmek isteyen vatandaşlarımızın Türkiye’ye giriş tarihinden geriye doğru bir yıl içerisinde 185 gün yurt dışında bulunmuş olmaları gerekir. Sözkonusu şart yurt dışında yerleşik olmakla ilintili bir zorunluluktur. Şartın yerine getirilmemesi durumunda araçlar Türkiye’ye alınmamaktadır. Bu durum, gümrük kapılarında ciddi mağduriyetlere neden olmaktadır. 

Sorunu gidermek için yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğu, “Anavatanlarında tatillerini geçirecek vatandaşlarımızın araçlarıyla gümrük kapılarında mağdur olmamaları için 185 gün şartının uygulamasıyla ilgili sorunları yakından takip etmekteyiz. Konuyla ilgili Gümrük ve Ticaret Bakanlığımız nezdinde gerekli girişimlerde bulunduk. Çözüm önerilerimizi ilgililere aktardık.

Öncelikle yurt dışındaki vatandaşlarımızın yoğun olarak geldiği yaz aylarında 185 gün şartının geçici süreliğine kaldırılması mağduriyetleri engelleyecektir. Bununla birlikte yurt dışında emekli vatandaşlarımızın yurtdışında yerleşiklik şartları daha esnek olduğu için Türkiye’ye girişlerinde 185 gün şartının yumuşatılabileceği kanaatindeyim. Ayrıca iki yıllık geçici ithalat belgesi almış olan emekli bir vatandaşımızın iki yıl boyunca girişlerde 185 gün şartı aranmadan ülkemize giriş-çıkış yapabilmesi de sağlanabilir.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığımız konuyu yakından takip etmekte olup sorunu aşmak için çözüm yollarını değerlendirmektedir. Bakanlar Kurulu kararını gerektiren olası çözüm önerileriyle ilgili en kısa zamanda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşanan sıkıntıların önüne geçileceğini ümit etmekteyim.”, açıklamasında bulundu.

İngiltere Referandumu: “Brexit kararı, sağ popülizmin yeni zaferi olarak kayda geçecektir.”

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, İngiltere halkının Avrupa Birliği’nden çıkma kararını, “Milliyetçi söylemlerin belirlediği bu karar, çokkültürlülük ve çoğulculuk iddialarıyla sınanan Avrupa Birliği için ciddi bir kırılmadır. Brexit kararı, sağ popülizmin yeni zaferi olarak kayda geçecektir.’’ sözleriyle değerlendirdi.

Yeneroğlu açıklamasında, “Avrupa Birliği dün İngiltere halkının verdiği kararla tarihi bir gün yaşadı. Kuruluşundan bu yana yeni üyelerle sürekli gelişen Birlik, ilk defa bir üye ülkenin çıkma kararıyla karşı karşıya. Bu kararın AB’ne üye diğer ülkeler nezdinde artçı etkileri beraberinde getireceği açıktır. Üye ülkelerde yapılan anketlerde AB’den çıkma düşüncesinde olan kişilerin sayısının arttığı dikkate alındığında İngiltere referandumu Birlik karşıtlarına cesaret verecektir. Birinci gündem maddesi AB’den çıkma olan aşırı sağcı popülist partilerin yükselmesi de, AB’ne yönelik halk desteğinin azaldığını ortaya koymaktadır. Bu gelişmeler AB için jeostratejik büyüme planlayanların hesaplarını rafa kaldıracağını göstermektedir.

Referandumda kullanılan gerekçelere bakıldığında milliyetçi akımların gündeme getirdiği başlıkların belirgin olduğu dikkat çekmektedir. Mülteciler sorunu, Türkiye karşıtlığı ve dünkü referandumun özgürlük günü olarak yorumlanması da sağ popülist grupların kullandığı söylemlerdir. Bu tip milliyetçi söylemlerin belirlediği bu karar, çokkültürlülük ve çoğulculuk iddiasıyla sınanan Avrupa Birliği için ciddi bir kırılmadır. Brexit kararı, sağ popülizmin yeni zaferi olarak kayda geçecektir. İkinci Dünya Savaşının ardından bölge için barış ve istikrar ortamı sağlamış olan Avrupa Birliği’nin bu gelişmeyle ciddi yara alması, ulusal egemenlikleri sınırlayan AB mekanizmalarının masaya yatırılmasını sağlayacak olsa bile reformların sağcı popülizmin AB’yi daha ileri düzeyde tehdit etmesini engelleyemeyeceği riski taşımaktadır.’’, ifadelerinde bulundu.