TİKA ve YTB Bütçelerine İlişkin TBMM Genel Kurul Konuşması [14.12.2018]

Sayın Başkan,

Çok Değerli Milletvekilleri,

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başta tarihi, coğrafi, sosyal ve kültürel bağlarımızın güçlü olduğu ülkeler olmak üzere dünyanın her yerinde insan hayatını ilgilendiren her aşamada ve hemen hemen her sektörde proje uygulayabilen uluslararası bir marka olan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı ile Yurtdışında yaşayan milyonlarca vatandaşlarımıza, farklı bölgelerde tarihsel ve kültürel bağımız olan akraba topluluklara ve ülkemizde eğitim gören uluslararası öğrencilere yönelik çalışmalar yapan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bütçeleri hakkında grubumuz adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım.

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!

Evet, Sayın Cumhurbaşkanımızın sürekli vurguladığı ve AK Parti icraatlarının temel düsturunu ifade eden bu veciz söz, ülkemizin uluslararası faaliyetlerinde TİKA ve YTB gibi kurumlarımızın gerçekleştirdiği hizmetlerle karşılık buluyor.

Dünya tarihi bir dönüşüm geçiriyor. Sömürgeci dönemin açtığı yaralar, yeryüzünün kuzey ve güney yarım küreleri arasındaki refah uçurumu, savaşlar, yoksulluk ve açlık gibi küresel gelişmeler, medeniyetlerin beşiği olan Türkiyemizin insanlık için taşıdığı sorumluluğunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.

İşte bu noktada, uluslararası topluluğa karşı taşıdığımız bu sorumluluğu Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığımız, ‘dünyanın neresinde bir ihtiyaç varsa, biz oradayız’ düsturuyla yerine getirmeye çalışıyor.

2002 yılında 12 ofis ve 28 ülkede 200 proje yürütürken, bugün 5 kıtada, 170 ülkede, 61 ofisle, 2000 projenin altına imza atan TİKA’mız, geçmişle kıyaslanamayacak derecede daha güçlü bir konumda.

Sadece bu yıl Benin’den Moritanya’ya, Bosna Hersek’ten Kolombiya’ya veya Nijer’den Özbekistan’a farklı alanlarda verdiği destekle ülkelerin kalkınmasına, nice insanın sağlığına, eğitimine, hayatta tutunmasına destek olmuştur.

Kırgızistan’da, Bosna Hersek’te, Moldova Gagavuzya’da, Filistin Gazze’de, Libya’da, Pakistan ve Filipinler’de bazı yerlerde hastane yaptırarak, bazı bölgelerde de tıbbi donanım desteği vererek, sağlık alanında milletimizin vicdanının sesi olup, dünyaya örnek bir biçimde insanlık görevini ifa etmektedir.

Afganistan, Nijer, Ürdün ve Moritanya’da okul inşası ve eğitim donanımı desteği gibi projelerle gençlerin geleceğine yatırım yapılırken, Macaristan’da Gül Baba türbesi ve Bosna Hersek’te Sokullu Mehmet Paşa ve Drina Köprüsü restorasyonlarıyla ecdadımızın emanetlerine sahip çıkılıyor.

Nerede, eğitim ve sağlık altyapılarının geliştirilmesine, temiz suya erişime, kültürel mirasımız olan eserlerin restorasyonuna, açlık ve yoksullukla mücadelede tarım projelerinin desteklenmesine veya kamu personeline yönelik eğitim programlarına ihtiyaç varsa, işte yüz akımız olan TİKA’mız oraya koşuyor.

Sayın Başkan,

Saygıdeğer Milletvekilleri,

günümüzde başkentimiz Ankara nüfusundan daha fazla insanımız yurtdışında, farklı ülkelerde yaşamlarını sürdürüyor. Ülkemizin dört bir yanından dünyanın dört bir yanına giden bu insanlarımızın en önemli ortak vasfı, Türkiyemizdir.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımız, asli görev alanı olarak Türkiye’den göç etmiş insanlarımızın anavatanla ve anadille bağlarının güçlendirilmesi, gerek yaşadıkları ülkede gerekse de Türkiye’de menfaatlerinin takibi, sorunlarının çözüme kavuşturulması yönünde çalışmalar yapıyor.

60’lı yıllarda başlayan dış göç tarihiyle kıyasladığımızda çok geç kurulmuş olan bir kurum olarak bir bakıma gecikmiş çalışmaları artırılması gereken imkanlarla telafi etmeye çalışıyor.

YTB Türkiye Stajları, Yurtdışı Türkler Gençlik Kampı, Diaspora Gençlik Akademisi ve Evliya Çelebi Anadolu Kültür Gezileri programlarıyla yurtdışında doğup büyümüş gençlerimiz anavatanlarıyla hasret gideriyorlar.

Gençlerimizin Evliya Çelebi Anadolu Kültür Gezileriyle anavatanlarının zenginliğine şahit olmaları, iktidarı ve muhalefetiyle hepimiz için bir sevinç kaynağıdır. Diğer tarafta Türkiye’nin Yurtdışı Türkler arasında diasporaya öncü gençler yetişsin diye ihtisas bursları vermesi, eskiden hayal edilmesi mümkün olmayan bir gerçektir.

Yine bu yıl, YTB Türkiye Stajları programlarıyla 12 farklı ülkede yaşayan gençlerimizin Türkiye’de 18 ayrı kurumda staj yapması,

Yurtdışı Türkler Gençlik Kamplarıyla gençlerimize yeni ufuklar kazandırılması,

İnsan Hakları Eğitim Programlarıyla gençlerimizin yaşadıkları ülkelerde maruz kaldıkları yabancı düşmanlığına karşı daha etkin mücadele edebilmeleri için eğitilmeleri;

tüm bunlar daha güçlü bir biçimde takip etmemiz gereken önemli sorumluluklardır. Aksi takdirde yurt dışındaki nesillerimiz kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır.

Değerli Milletvekilleri,

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından yürütülen Türkiye Bursları programı kapsamında 138 ülkeden yaklaşık 16 bin uluslararası öğrenci 70 farklı şehirde bulunan 125 üniversitede öğrenim görmektedir.

Türkiye Bursları programına 2018 yılında 157 ülkeden 135 bin başvurunun olması, ülkemizin nasıl bir çekim gücü haline dönüştüğünü gösteriyor.

138 ülkeden gelen uluslararası öğrenciler sadece üniversite eğitimi almıyor. Yine örneğin YTB tarafından düzenlenen Uluslararası Öğrenciler Sosyal Bilimler Kongresi’nde kendilerini geliştirme fırsatı buluyorlar.

YTB tarafından akraba topluluklara yönelik yapılan Yerinden Burslandırma Çalışmaları, Balkan Gençlik Okulu, Kosova Genç Liderler Akademisi, Bulgaristan ‘Türkçe Öğrenelim, Türkçeyi Tanıyalım’ Projesi ve Türk Dünyası Siyaset Akademisi çalışmalarıysa ayrıca üzerinde durulması gereken hizmetlerdir.

İhtiyaç sahibinin yanında olmak,

Yurtdışındaki insanımıza, kardeşlerimize, akrabamıza, dostumuza sahip çıkmak ve gönül elçisi yetiştirmek zordur.

TİKA ve YTB işte bu zoru nispeten kısıtlı imkânlarla başaran iki gözde kurumumuzdur.

Bu düşüncelerle Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerini tekrar saygıyla selamlıyor, Yurtdışı Türkler konusunun partilerimizin ve meclisimizin gündeminde daha fazla yer edinmesi ümidiyle Genel Kurula başarılar diliyorum.

Türkiye – Almanya İşgücü Anlaşması’nın 57. Yılına Dair TBMM Genel Kurulu Konuşması [30.10.2018]

Sayın Başkanım,

Çok Değerli Milletvekilleri,

Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama on yıllar önce yaşanmış bir hayat hikayesiyle başlamak istiyorum.

“Almanya’ya gidecek işçiler hazır olun” anonsu yapılıyordu. Birbirine sarılanlar, ağlayanlar…

Ardından ikinci ve son anons! Anne, baba bir de 1 yaşına yeni basmış bir bebek. Anne Almanya yolcusu. Adı Besime, 21 yaşında. Bebek annesinin kucağında. Ayrılış öncesi son dakikaları.

Genç anne yavrusunu emzirmeye başlıyor. ‘Trene binin, kalkma zamanınız gelmiştir.’ duyurusu yapılınca Besime evladını doyasıya koklar. Hem kendisi ağlar, hem de bebeği… Onu bırakmak istemez. Zorlukla baba bebeği annenin kucağından alır, Besime çevresindekilerin yardımıyla trene bindirilir. Adam, kucağında bebekle trenin arkasındaki rayların üzerine oturur, hıçkıra hıçkıra ağlar. Tren gözden kayboluncaya dek birbirlerine bakarlar.”

Sayın Başkan,

Değerli Milletvekilleri,

Bugün Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşmasının 57. yıl dönümü. Bu gün vesilesiyle söz almış bulunmaktayım.

Biraz evvel yıllar önce Almanya’ya giden Besime’nin etkileyici hikâyesini sizlerle paylaştım. 57 yıl önce 1961 yılında İstanbul’un Tophane semtindeki İşçi Bulma Kurumu’nda başlayan sayısız hikayelerin sadece birisi. Bir iş kurmak, traktör veya ev alacak kadar para biriktirip geri dönme hayaliyle Almanya’ya giden ilklerin hikayesi.

Bugün vesilesiyle hepsini saygı ve muhabbetle anıyor, ahirete irtihal edenlere Yüce Rabbimden rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri,

Almanya’da Türk toplumu bir çok alanda varlık gösterebiliyorsa, bu; günlerce yapılan yolculuklar, yabancı ortamlarda yaşanan zorluklar, verilen uğraşlar ve ortaya konulan başarı hikayeleri sonucunda olmuştur.

Bugün Almanya’da toplam nüfusun yüzde 4’ünü oluşturan 3 milyonu aşkın insanımız bulunmaktadır. Yaklaşık 600 bin öğrencimiz öğrenim görmekte, farklı sektörlerde yaklaşık 100 bin civarında Türk girişimci ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Yaklaşık 500 bin kişinin çalıştığı bu işletmeler ayrıca 50 milyar Avroluk ciroyla ülkelerimiz arasındaki ekonomik iş birliğinde de önemli rol oynamaktadır.

Fakat ne yazık ki; ırkçı ve yabancı düşmanlığının artması ve aşırı sağın siyasette güç kazanması son yıllarda vatandaşlarımızın günlük yaşamlarını ve ikili ilişkilerimizi olumsuz yönde etkilemektedir. Aşırı sağın yükselmesinin neticesinde temel haklar üzerinde çoğunlukçu baskının artmasıyla bizlerin de onlar nezdinde sorumlulukları artmaktadır.

Öte yandan 8 insanımızın ölümüne sebep olan ırkçı terör örgütü NSU davasının destekçileri açığa çıkarılmadan ve iç istihbarat dairelerindeki destekçileri deşifre edilmeden bu yaz faillere verilen yetersiz hapis cezalarıyla sonuçlandırılması, kurumsal ırkçılık meselesinde siyasal ve toplumsal olarak gerekli derslerin alınmadığını ortaya koymuştur.

Dünyanın neresinde olursa olsun tüm vatandaşlarımız bizim ayrılmaz bir parçamızdır.

Bu sebeple Anayasamızın 62. maddesinin de gereği olarak yurt dışında yerleşik olan vatandaşlarımıza sahip çıkmak adına son yıllarda çok önemli adımlar atılmıştır. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı gibi kurumların kurulması, ana dil ve kültür eğitimi alanında proje desteklerinin verilmesi ve burs programlarının uygulanmasının yanında sayısız noktasal konularda yeni düzenlemelerin hayata geçirilmesi bu adımlardan sadece bir kaçıdır.

Geçmişte hayali bile kurulamayan çalışmalar, Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi ‘nerede bir vatandaşımız varsa biz oradayız’ ilkesiyle uygulamaya geçirilmektedir.

Kıymetli milletvekilleri,

Bildiğiniz gibi Yurtdışı Türkleri ilgilendiren konularda Dışişleri Bakanlığı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı başta olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Yunus Emre Enstitüleri gibi birçok bakanlığımız ve bağlı kurumları hizmet üretmekte. Ancak yüce Meclisimizde bu kurumlara yönelik denetim fonksiyonunu ifa eden bir mekanizma yok.

Yurt dışında 6 milyon insanımız aynı zamanda ana vatanla güçlü bağlarını muhafaza etmek istiyor. Bu alana yönelik ilgili kurumlarımızca yürütülen çalışmaların Yüce Meclisimiz tarafından denetlenmesi ve takip edilmesiyle birlikte yurt dışı vatandaşlar politikalarının meclis gündeminde de öncelikli bir yer edinmesi büyük önem arz ediyor. Bu sebeple yeni bir ihtisas komisyonu olarak Yurtdışı Türkler Komisyonu’nun tüm siyasi partilerin desteğiyle en kıza zamanda kurulacağını ümit ediyorum.

Saygı değer Milletvekilleri,

Yarım asrı aşkın süredir Almanya’da yaşayarak hem oraya hem de memleketine değer katan insanlarımız 24 Haziran seçimlerinde ana vatana yürekten bağlı olduklarını bir kez daha göstermişlerdir. Konuşmamın başlangıcında anlattığım ve duyduğumuz ya da duymadığımız daha pek çok öykü hem doğduğu yeri hem de doyduğu yeri yurt belleyenlerin öyküsüdür.

Bu kapsamda, son dönemde Almanya ile olan ilişkilerimizin tekrar ivme kazanması adına atılan adımlar eminim en fazla, her iki ülke için de ortak bir potansiyel olan Almanya’daki Türkler için sevindiricidir.

Bu düşüncelerle 57 yıldır Almanya ile ülkemiz arasında köprü kuran ve zorlu göç tarihinde karşılaştıkları güçlüklere göğüs geren vatandaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın konularına ilişkin ortak hassasiyetimizin gelecekte artarak devam etmesi temennisiyle, Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerini tekrar saygıyla selamlıyor, Genel Kurula başarılar diliyorum.

Deutschlandfunk Radio Interview bezüglich einer möglichen Offensive auf Idlib [17.09.2018]

“Es geht darum, gemeinsam mit den Russen zu verhandeln”

Der Abgeordnete der türkischen Regierungspartei AKP, Mustafa Yeneroglu, appelliert an die westlichen Staaten, den Druck auf Russland zu erhöhen. Eine politische Lösung des Konflikts im Rahmen der UNO müsse das Ziel sein, sagte er im Dlf. Dafür werde der syrische Staatschef Assad abtreten müssen.

Mustafa Yeneroglu im Gespräch mit Christiane Kaess

Christiane Kaess: Sprechen möchte ich jetzt mit Mustafa Yeneroglu. Er ist Mitglied im Vorstand der türkischen Regierungspartei AKP und er ist Abgeordneter im türkischen Parlament. Guten Morgen!

Mustafa Yeneroglu: Einen schönen guten Morgen!

Kaess: Herr Yeneroglu, dieses Gipfeltreffen zwischen der Türkei, Russland und dem Iran vor gut einer Woche, das hat kein Ergebnis gebracht. Was soll das Treffen zwischen Erdogan und Putin heute bringen?

Yeneroglu: Ja! Aus Sicht der Türkei ist es so, dass letztendlich sämtliche Möglichkeiten, die noch vorhanden sind, genutzt werden sollen, um die russische Regierung davon abzubringen, das syrische Regime bei dem Angriff auf die drei Millionen Zivilisten in Idlib zu unterstützen. Denn ohne die Bombardements der Russen wären die Truppenbewegungen nicht möglich.

Es geht erst mal darum, dass gemeinsam mit den Russen verhandelt werden soll, um eine größere humanitäre Katastrophe zu verhindern. Da gibt es konkrete Pläne der Türkei, um auch eine Sicherheitsgarantie für russische Stützpunkte zu liefern, um die es ja vorgebrachter Weise gehen soll.

Kaess: Herr Yeneroglu, lassen Sie uns gleich über die Pläne noch ausführlicher sprechen. Ich möchte von Ihnen noch gerne eine Einschätzung haben zu dem, was der russische Außenminister Lawrow in Berlin gesagt hat. Er hat nämlich gesagt, es ist gar keine Großoffensive auf Idlib geplant. Glauben Sie ihm?

Yeneroglu: Ich meine, die Fakten widerlegen es. Es ist so, dass es bis jetzt Bombardements gegeben hat. Bei den Bombardements sind schon viele Menschen gestorben. Über 10.000 haben sich schon auf die Flucht begeben. Idlib ist eine Provinz, die an der Grenze zur Türkei liegt. Deswegen ist es natürlich so, dass die Menschen, weil Idlib auch die letzte Deeskalationszone ist, sich Richtung der Türkei bewegen. Da muss man davon ausgehen, dass an die eine Million Menschen sich Richtung Türkei begeben werden, und das wird weitere große Katastrophen mit sich bringen.

“Vertreibung und Fluchtbewegungen verhindern”

Kaess: Dann kommen wir zurück auf die Pläne, die Sie angesprochen haben. Die Türkei versucht ja zu vermitteln. Sehen Sie denn Anzeichen, dass die Rebellen bereit sein könnten, sich zu ergeben beziehungsweise abzuziehen?

Yeneroglu: Es müsste ein Mechanismus in Gang gesetzt werden. Es sollte jetzt allen Parteien darum gehen, gemeinsam zunächst einmal die Bombardements einzustellen, die Truppenbewegungen zu stoppen. Dann muss es darum gehen, dass eine weitere Verhinderung von Vertreibungen und Fluchtbewegungen gerade auch durch die iranischen paramilitärischen Einheiten und auch das syrische Regime mit ihren Bodentruppen verhindert wird. Dann muss man an einer politischen Lösung arbeiten, im Rahmen derer eigentlich auch Assad abtreten muss. Deshalb schlägt die Türkei vor, zunächst einmal eine Sicherheitsgarantie für russische Stützpunkte zu geben, denn das war ja zunächst einmal das Argument für Russland, die Truppenbewegungen mit Flugbombardements zu unterstützen. Und dann soll es darum gehen, dass im Rahmen dieser Verhandlungen eine noch stärkere und gemeinsame Kontrolle des Areals erörtert wird. Da schlägt die Türkei vor, dass ein Mechanismus ergriffen wird, der letztendlich zur Entwaffnung von Gruppen wie HTC und anderen kleineren Gruppen führen soll, und damit müssen wir mit an einer politischen Lösung arbeiten. Nur so kann das funktionieren.

Kaess: Aber in allem, was Sie jetzt schildern, Herr Yeneroglu, da spielen ja die Rebellen eine ganz wichtige Rolle, und mit denen kann die Türkei verhandeln. Deswegen noch mal meine Frage: Sehen Sie da irgendwelche Anzeichen zu Kooperationen? Das würde für die Aufständischen ja auch ein Verlust bedeuten.

Yeneroglu: Es ist letztendlich so: Solange die Parteien – beziehungsweise jetzt die Russen – Assad dabei unterstützen, dass er die vollkommene Kontrolle des Areals erreichen will, wird das natürlich schwerlich möglich sein. Aber man muss letztendlich im Moment, um Menschenleben zu schützen, jede einzelne Möglichkeit erwägen, so schwierig das sich anhört. Aber noch schlimmer ist natürlich für alle die größere Katastrophe, denn die Argumentation, dass man letztendlich Terroristen bekämpft, kann ja schon vor dem Hintergrund nicht stimmen, dass weniger als ein Prozent der Einwohner in der Provinz Idlib überhaupt Kämpfer sind. Und dass letztendlich Assad sämtliche Dissidenten und auch die ganze Bevölkerung im Ergebnis als Terroristen abgestempelt hat, das wissen ja alle Seiten. Deswegen müssen wir gemeinsam an einer politischen Lösung arbeiten.

“Idlib ist die letzte Deeskalationszone”

Kaess: Herr Yeneroglu, nur um es noch mal klarzumachen: Ihre Position ist, Sie sagen, die russische Seite muss sich bewegen und mit ihr dann die syrische in diesen Verhandlungen.

Yeneroglu: Weil ohne die russische Seite die syrische Seite sich nicht bewegen kann. Die syrische Seite ist aus unserer Sicht kein tatsächlicher Akteur. Ohne die Russen würde die syrische Seite keine Schritte machen können. Außerdem wissen wir, dass die bisherigen Zusagen des syrischen Regimes, Dissidenten eine Amnestie zu gewähren und so weiter, im Falle Aleppos 2016 und im Falle Ghoutas im Frühjahr 2018 eigentlich nur als Vorwand dienten, um letztendlich zehntausende von Menschen verschwinden zu lassen.

Kaess: Ist das auch der Grund, warum die Türkei es bisher nicht geschafft hat, dass die Dschihadisten in Idlib ihre Waffen abgeben?

Yeneroglu: Wissen Sie, Dschihadisten, das ist nur ein Bruchteil derjenigen, die in Idlib Teile der Opposition darstellen.

Kaess: Aber die spielen ja eine sehr wichtige Rolle, vor allem aus der Sicht des syrischen Regimes.

Yeneroglu: Selbstverständlich! Deswegen schlägt die Türkei ja vor, dass man gemeinsam einen Mechanismus entwickelt, um die sogenannten radikalen Gruppierungen, die Dschihadisten, oder sonst, wie sie auch genannt werden, auch terroristische Gruppierungen zu entwaffnen, aber dann auch gemeinsam mit den westlichen Staaten einen Mechanismus einzuleiten, damit die ausländischen Kämpfer in ihre Länder zurückkehren können beziehungsweise aufgenommen werden.

Kaess: Das haben wir verstanden. Aber ich stelle die Frage noch mal anders herum: Sehen Sie irgendwelche Bewegung auf Seiten der Aufständischen oder sogar der Dschihadisten?

Yeneroglu: Ich sage ja: Idlib ist die letzte Deeskalationszonen. Es gibt keine weitere Möglichkeit, in eine andere Provinz zu gehen. Deswegen ist es für die die einzige Möglichkeit, überhaupt am Leben zu bleiben.

Kaess: Bereut man es denn eigentlich mittlerweile in Ankara, dass man in diesem Krieg Partei geworden ist und die syrische Opposition unterstützt hat?

Yeneroglu: Man hat in diesem Krieg nicht die syrische Opposition, sondern das syrische Volk unterstützt. Damals ist es so gewesen, dass zunächst einmal im Jahre 2011, dann 2012/2013 das syrische Regime sämtliche oppositionelle Gruppierungen bekämpft hat, hunderttausende Menschen zur Flucht vertrieben hat, die natürlich in erster Linie auf die Türkei sich zubewegt haben, so dass es aus Sicht der Türkei überhaupt keine andere Möglichkeit gegeben hat, sich mit der Thematik zu befassen, und letztendlich Assad immer wieder Vorschläge zu machen, die dann von ihm abgelehnt wurden – aus dem Grunde, dass die Türkei letztendlich demokratische Kräfte in Syrien versucht hat zu unterstützen.

“Türkische Truppen in den Sicherheitszonen”

Kaess: Wird die Türkei die Grenze öffnen, wenn noch mehr Flüchtlinge aus Syrien dort ankommen?

Yeneroglu: Die Türkei schlägt vor, innerhalb Syriens eine Sicherheitszone zu schaffen, in der einige hunderttausend Flüchtlinge unterkommen können. Das kann natürlich auch nur mit Hilfe der Russen, aber auch in erster Linie mit Hilfe der westlichen Staaten geschehen.

Kaess: Also keine Grenzöffnung? Wer soll die Menschen dort schützen?

Yeneroglu: Die Türkei! Ich sage ja: Die Türkei schlägt vor, dass türkische Truppen in den Sicherheitszonen, die jetzt teilweise auch von der türkischen Armee und ihren Verbündeten kontrolliert werden, dass dort solche Sicherheitszonen eingerichtet werden und die Menschen da Zuflucht finden können.

Kaess: Warum keine Grenzöffnung und warum lassen Sie schon jetzt niemanden mehr rein?

Yeneroglu: Es ist so, dass nach wie vor Menschen, Familien mit Kindern von weiteren syrischen Flüchtlingen schon in der Türkei Zuflucht finden können. Darüber hinaus ist es aber so, dass die Türkei schon über drei Millionen Flüchtende aufgenommen hat und eine weitere Kapazität leider nicht vorhanden ist, aber es auch keine Lösung darstellt. Letztendlich müssen wir die Lösung in Syrien suchen und in Syrien eine Lösung zu suchen, kann nur funktionieren, indem alle Parteien, aber auch die westlichen Staaten den Druck auf die russische Seite, auf die Iraner erhöhen und deutlich machen, dass außerhalb der politischen Lösung eine andere Möglichkeit nicht zur Verfügung steht.

“Es kommt dann auf die Russen und die Türkei an”

Kaess: Aber kann es eine Lösung sein, auf syrischer Seite riesige Flüchtlings-Camps einzurichten, auf einem Territorium, wo die Menschen unter Umständen dann überhaupt nicht sicher wären?

Yeneroglu: Nee, nee! Es gibt ja schon welche. Es ist ja nicht so, bis jetzt hat das ja funktioniert.

Kaess: Aber wir reden ja davon, wenn es jetzt in Idlib noch weiter eskalieren sollte.

Yeneroglu: Wenn es in Idlib weiter eskalieren sollte, dann kommt es auf die Russen und auf die Türkei an. Wenn die Russen mitmachen, wird das möglich sein, weil das syrische Regime selbst nicht die Kraft hat, die Menschen dann mit Bodentruppen anzugreifen, solange die Russen sie dabei nicht unterstützen.

Kaess: Herr Yeneroglu, sagen Sie uns noch zum Schluss: Welche Erwartungen in diesem Konflikt um Idlib jetzt haben Sie an die anderen europäischen Länder?

Yeneroglu: Dass der Druck auf Russland erhöht wird, dass Vorschläge erarbeitet werden, wie zum Beispiel das vorgebrachte Argument, es gibt ausländische Kämpfer, wie das gelöst werden soll, dass die westlichen Staaten unter anderem auch bereit sind, ihre Staatsbürger wieder zurückzunehmen, und dass sie gemeinsam an einer politischen Lösung im Rahmen der UNO arbeiten und letztendlich Assad abtritt. Da können diese Lösungsansätze nur dann funktionieren, wenn alle gemeinsam nicht nur Druck auf diese drei Parteien Russland, Iran und Syrien machen, sondern auch auf die Unterstützer.

Kaess: Sagt Mustafa Yeneroglu. Er ist Mitglied im Vorstand der türkischen Regierungspartei AKP und Abgeordneter im türkischen Parlament. Danke für Ihre Zeit heute Morgen.

Yeneroglu: Ich bedanke mich. – Tschüss!

 

“Başarısızlığın faturasını Mesut Özil’e kesmeye çalıştılar.” [TRT Haber – Satır Başı – 23.07.2018]

 

TRT Haber’de yayınlanan Satır Başı programına konuk olan AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu Mesut Özil üzerinden yürütülen tartışmalara ve Almanya’daki ırkçılığa dair değerlendirmelerde bulundu. Yeneroğlu, “Mesut Özil’in İngiltere’de Sayın Cumhurbaşkanımızla fotoğraf çektirmesi üzerine Almanya’da aleyhinde haftalarca kampanya yürütüldü. Mesut Özil’in futbolculuğundan ziyade “Nasıl olur da Almanya’da yetişen ve Almanya’nın değerlerini temsil eden birisi Cumhurbaşkanı Erdoğan ile fotoğraf çektirir?” tepkisi oluştu. Bu tepkinin temelinde zaten Almanya’da yaşan 3 milyon Türk’ün sürekli olarak yaşadığı bu tür ırkçı söylemlerle “madem buraya geldiler, burada yaşamak istiyorlar; o zaman bizim gibi olmaları lazım, en iyi ‘Türk ‘Erdoğan’a düşman Türk’tür’ şeklinde bir tasavvur var. Bunun sebebi de Alman medyasının son yıllarda Türkiye’yi yoğun bir biçimde Almanya’ya tek taraflı yansıtması ve bunun sonucunda artık Alman kamuoyunda Türkiye karşıtlığının hâkim olması yatıyor. Tabii Dünya Kupası sürecinde Alman Milli Takımı başarısız olunca, bunun faturasını özellikle Mesut Özil’e çıkarmaya çalıştılar.” dedi.

Hier mein Interview im Deutschlandfunk [20.07.2018]

Der AKP-Politiker Mustafa Yeneroglu hat Kritik an der geplanten Verschärfung der Sicherheitsgesetze in der #Türkei zurückgewiesen. Der Staat sei zur Terrorbekämpfung verpflichtet und müsse seine Bürger schützen, sagte er im Deutschlandfunk.

Yurt dışındaki vatandaşlarımıza yönelik çalışmalar ve yaklaşan seçimler [TRT Haber – 14.06.2018]

 

AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu TRT Haber’e konuk olarak yurt dışındaki vatandaşlarımızın meselelerine ve yaklaşan seçimlere dair değerlendirmelerde bulundu.

Yurt Dışındaki Seçmenlerin Seçime İlgisi Nasıl? [Habertürk – 12.06.2018]

Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy’un Yurt dışı seçmene yönelik sorularını cevaplandıran AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu gümrüklerde ve yurt dışı temsilciliklerde oy kullanma oranının arttığını, yurt dışı seçmenin seçime ilgisinin yoğun olduğunu söyledi. Son seçimlerle mukayese edildiğinde; bu seçimlerde diğer partilere herhangi bir engel getirilmezken AK Partinin yurt dışındaki programlarının engellendiğini ifade etti.

Son Yıllarda Avrupa’da Irkçılıkta Artış Yaşanıyor [ATV Avrupa – 10.06.2018]

ATV Avrupa kanalında Fuat Uğur’un sorularını cevaplandıran AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu Avusturya’da alınan cami kapatma kararını değerlendirdi. Avusturya’nın kapatma için öne sürdüğü gerekçelerin Türk camiler için geçerli olmadığını, ortada somut bir suç bulunmadığını ifade etti. Böyle konularda sivil toplum kuruluşlarının çok daha güçlü ve çok daha kararlı bir şekilde hareket etmesi gerektiğini söyledi. Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’ın son dönemde yaşadıklarını da konuşmasına taşıyan Yeneroğlu çoğulculuk dersi verenlerin Gündoğan ve Özil’e baskı politikaları uyguladıklarını vurguladı. 24 Haziran Seçimlerine yönelik açıklamalarda da bulunan Yeneroğlu; Ak Parti olarak oylarda düşüş görmediklerini, Ak Parti hükümetleri döneminde yurt dışındaki vatandaşa büyük yatırımlar yapıldığını ve Türkiye’nin Avrupalı Müslümanları korumasının Avrupa’yı rahatsız ettiğini ifade etti. Son olarak; FETÖ’ye de değinen Yeneroğlu Almanya’da yayınlanan Der Spiegel’in FETÖ gerçeğini daha yeni gördüğünü ancak Almanya Hükümetinin FETÖ ile gereken mücadeleyi gerçekleştirmediğini söyledi.

CNN Türk Özel Yayın [28.05.2018]

CNN Türk’te Hande Fırat’ın konuğu olan AK Parti İstanbul Milletvekili ve Yurt Dışı Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı Mustafa Yeneroğlu Türkiye-Almanya ilişkilerine ve terör örgütü PKK’nın HDP seçim kampanyasını yönetmesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yurt Dışı Seçim Çalışmalarımızı TRT Haber’de değerlendirdik.

“Vatandaşlarımız 60 ülkede 123 bölgede sandığa gidecek”

Yurt dışındaki seçim çalışmalarına dair değerlendirmelerde bulunan AK Parti Yurt Dışı Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “Vatandaşlarımız 12 Mayıs’a kadar kayıtlarıyla ilgili düzeltmeleri yaptırıp, eksiklikleri giderebilirler. Konsolosluklarımızda randevusuz işlem yapılıyor. Bütün vatandaşlarımıza ysk.gov.tr adresinden seçmen bilgilerini kontrol ederek, eksiklik olması durumunda mutlaka en yakın konsolosluğa başvurmalarını özellikle hatırlatmak isterim. Yurt dışındaki vatandaşlarımız sadece Almanya’da değil 60 ülkede 123 bölgede sandığa gidecek. Toplam 3 milyon insanımız yurt dışında oy kullanabilecek. Şu anda altyapı çalışmalarımızı tamamlıyoruz. Kamuoyuna yönelik sürprizlerimiz var. Geçen seçimlerde oluşan sorunların oluşmaması için olağanüstü bir hassasiyet içinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.” dedi.