Pasaport

Yeneroğlu: Dış temsilciliklerimizde alınan pasaport harçları düşürüldü.

Maliye Bakanlığı tarafından yapılan son düzenlemeyle dış temsilciliklerde alınan pasaport harçları düşürüldü. AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu konuyla ilgili, ‘‘Pasaport harç bedelinin yüksekliği sorunu böylelikle çözüme kavuşturuldu. 4 yıl ve üzeri pasaportlar için 2015 yılında cüzdan bedeli hariç 184 € olan pasaport harcı 72 €’ya düşürüldü.’’, açıklamasında bulundu.

Yeneroğlu yaptığı açıklamada, ‘‘Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız gerek yaşadıkları ülkelerde günlük resmi işlerini yapmak için gerekse de Türkiye seyahatlerinde zorunlu olarak pasaport kullanmak durumundadırlar. Avrupa’da yaşanan ekonomik krizin etkileri, vatandaşlarımızın ekonomik şartları ve çok çocuklu aileler dikkate alındığında pasaport harçlarının yüksek olması ciddi derecede maddi bir yük oluşturmaktaydı. Bu durum anavatanla olan ilişkilerini olumsuz etkilemekteydi. Tüm bu boyutlar dikkate alındığında pasaport harçlarının düşürülmesi önemli bir ihtiyaçtı.

AK Parti olarak yurt dışında yerleşik vatandaşlarımızı ilgilendiren diğer konularda olduğu gibi pasaport harçlarının düşürülmesi konusu da gündemimizde yer aldı. Başbakanımız, vatandaşlarımızın bu doğrultudaki taleplerini göz önünde bulundurarak harçların düşürülmesini vaat etti.

Vaadimizin uygulamaya geçirilmesi maksadıyla Maliye Bakanlığımız yeni bir düzenlemeyle pasaport harçlarını düşürdü. Buna göre 2016 yılı itibariyle yurt dışı temsilciliklerimizde pasaport sürelerine göre cüzdan bedeli hariç 6 aylık için 16,16 €, 1 yıllık için 22,17 €, 2 yıllık için 36,17 €, 3 yıllık için 51,35 € ve 3 yıldan fazla süreli olan pasaportlar için de 72,37 € harç alınacak.

Pasaport harçlarının düşürülmesiyle yurt dışında yaşayan ailelerimizin bütçesine doğrudan katkı sağlanacak ve Türkiye’ye yaptıkları seyahat masrafları düşecektir. Bu durum uzun vadede Türkiye ile olan bağların korunmasını, akrabalarla olan iletişimin yanında dil ve kültür birikiminin geliştirilmesini beraberinde getirecektir.’’, dedi.

Yeneroğlu: Dövizle askerlikle ilgili kanun tasarısına ilişkin gerekli takip yapılmaktadır.

Dövizle askerlik bedelinin düşürülmesine ilişkin kanun tasarısı Meclis’e sunuldu. AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız tarafından tepki ve eleştirilere neden olan kanun tasarısıyla ilgili olarak, ‘‘Konuyla ilgili Bakanlarımızla görüşülmekte ve TBMM’indeki Komisyonlar nezdinde yasama süreci takip edilmektedir.’’, dedi.

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu ‘‘Dövizle askerlik bedelinin 6000 €’dan 1000 €’ya düşürülmesine ilişkin TBMM Başkanlığına sunulan kanun tasarısı yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız nezdinde tepkilere yol açmış, bir takım soruları beraberinde getirmiştir. Gelen tepkiler doğrultusunda konuyla ilgili açıklama yapma ihtiyacı hasıl olmuştur.

Bilindiği gibi yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın gündeme getirdikleri sorunların başında dövizle askerlik bedelinin yüksek olması gelmektedir ve bununla ilgili kapsamlı bir kanun değişikliğine ihtiyaç duyulmaktadır. Zira bu mesele sadece ‘ödenecek tutar’ bağlamında değerlendirilecek bir konu değildir. Konu, Partimiz tarafından daha geniş çerçevede yurtdışındaki vatandaşlarımızın Türkiye’ye olan aidiyetleri kapsamında ele alınmakta, ülkemizle olan ilişkilerini güçlendirici yönde değerlendirilmektedir. Bununla birlikte mesele yurtdışında yerleşik vatandaşlarımızın toplumsal ve ekonomik gerçekliğinden uzak bir şekilde düşünülmemektedir.

Bu ihtiyaç doğrultusunda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelik açıklanan seçim paketinde dövizle askerlik bedelinin 6000 €’dan 1000 €’ya düşürülmesi Başbakanımız tarafından söz verilmiş, bu vaat partimizin seçim beyannamesinde yer almıştır. Ayrıca hükûmetimizin son olarak açıkladığı Eylem Planında dövizle askerlik bedelinin düşürülmesi 3 aylık dönem içerisinde atılacak adımlar arasında zikredilmiştir.

Dövizle askerlik bedelinin yurt dışında yerleşik ve yürürlükteki kanundaki şartlara sahip olan herkes için 6000 €’dan 1000 €’ya düşürülmesi gündemimizde yer almaktadır. Özellikle yurt dışında doğmuş ve büyümüş gençlerimizin Türkiye’ye olan aidiyetlerinin güçlendirilmesi, gelecek nesillerde de varlığımızı korumak adına hayati öneme sahiptir. Bunun için de bedelin 1000 €’ya düşürülmesi önem arz etmektedir. Ayrıca 38 yaşından büyük, maddi sorunlar nedeniyle dövizle askerlik bedelini yatıramadığı için asker kaçağı olarak gözüken ve bu sebeple yıllardır Türkiye’ye gelemeyen,  akraba ve dostlarını ziyaret edemeyen vatandaşlarımız, önemli bir sosyal sorunu teşkil etmektedir. Bu vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermekte gündemimizde yer alan konular arasında bulunmaktadır.

Bu hususlar doğrultusunda TBMM’ne sunulan kanun tasarısıyla ilgili yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızca dile getirilen tepkiler dikkate alınarak ilgili Bakanlarımızla görüşülmekte ve TBMM’indeki Komisyonlar nezdinde yasama süreci takip edilmektedir.  Son olarak dövizle askerlik bedelinin indirilmesi konusunda verilen vaadin yerine getirilmesi için herkesi kapsayıcı, kolaylaştırıcı ve Türkiye ile olan bağı güçlendirici adımın atılması yönünde gerekli çalışmalar yürütülmektedir.’’ açıklamasında bulundu.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Alt Komisyonlarına İlişkin Basın Açıklaması

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 17 Aralık 2015 tarihinde ikinci toplantısını gerçekleştirerek üç alt komisyonun kurulmasına karar vermiştir.

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu konuyla ilgili, ‘‘İnsan Haklarını İnceleme Komisyonumuzun ikinci toplantısında ‘Mülteci Hakları Alt Komisyonu’, ‘12 Eylül Askeri Darbesinden Sonra Oluşturulan Diyarbakır Beş No’lu Cezaevi İnceleme Alt Komisyonu’ ve ‘Hükümlü ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonu’ kurulmasına karar verilerek Komisyon üyelikleri netlik kazanmıştır. Buna göre,

• “Mülteci Hakları Alt Komisyonu” üyelikleri Antalya Milletvekili Atay USLU, Isparta Milletvekili Sait YÜCE, Konya Milletvekili Leyla ŞAHİN USTA, Sakarya Milletvekili Ali İhsan YAVUZ, İzmir Milletvekili Zeynep ALTIOK, Kars Milletvekili Ayhan BİLGEN ve Osmaniye Milletvekili Ruhi ERSOY’dan,

• “12 Eylül Askeri Darbesinden Sonra Oluşturulan Diyarbakır Beş No’lu Cezaevi İnceleme Alt Komisyonu” üyelikleri Ankara Milletvekili Aydın ÜNAL, Ardahan Milletvekili Orhan ATALAY, Mardin Milletvekili Orhan MİROĞLU, Mersin Milletvekili Fikri SAĞLAR ve Batman Milletvekili Ayşe ACAR BAŞARAN’dan ve

• “Hükümlü ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonu” üyelikleri, Ankara Milletvekili Aydın ÜNAL, İstanbul Milletvekili Fatma BENLİ, İstanbul Milletvekili Mehmet METİNER, Malatya Milletvekili Nurettin YAŞAR, Malatya Milletvekili Veli AĞBABA, Muş Milletvekili Burcu ÇELİK ÖZKAN ve İstanbul Milletvekili Atila KAYA’dan oluşmaktadır.

Alt komisyonlar önümüzdeki günlerde bir araya gelerek başkanlarını seçecek, çalışma takvimlerini ve yöntemini belirleyecektir. Yapılan alt komisyon çalışmalarının ardından hazırlanan raporlar İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna sunulacaktır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde daha önce de mülteciler ile hükümlü ve tutuklularla ilgili incelemeler yapılmış, yasal altyapıya ve uygulamalara ilişkin tespit ve önerileri içeren raporlar yayınlanmıştır. Ancak her iki konunun da güncelliğini koruması ve acil çözüm bekleyen sorun alanları içermesi sebebiyle Komisyon önceliği bu konulara vermiştir.

12 Eylül askeri darbesinden sonra Diyarbakır Beş No’lu Cezaevinde gerçekleşen bütün uygulamaların ve siyasi sonuçlarının incelenmesinin ise, ülkemizin geçmişle yüzleşme politikalarına ve bugün en çok arzu edilen siyasi normalleşmeye katkı sağlaması ve insan hakları mücadelesini zenginleştirmesi beklenmektedir.

Komisyonumuza sunulan diğer alt komisyon önergeleri gelecek toplantılarda görüşülecek ve karara bağlanacaktır.’’ açıklamasında bulundu.

Almanya PKK terörüyle mücadele etmeli

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AK Parti Milletvekili Mustafa Yeneroğlu Türkiye menşeli kuruluşlara PKK’ya yakın yapılanmalar ve gruplar tarafından yapılan saldırılar münasebetiyle uyarılarda bulundu. “Terör örgütü PKK’nın Almanya’daki faaliyetleri akıl almaz boyutlara ulaşmıştır. Bu konuda suskun kalınması da en az olaylar kadar rahatsızlık vericidir. Her kim teröristlere göz yumarsa eninde sonunda kendisi de teröristlerin hedefi olur.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“PKK yanlısı yapılanmaların ve grupların Türkiye menşeli kuruluşlara yönelik saldırılarını büyük bir endişe ile takip etmekteyiz. Türklere ve Türkiye menşeli kuruluşlara yönelik saldırılar her geçen gün artmakta, şiddetin arkasındaki potansiyel giderek büyümektedir. Saldırılar artık duvarlara slogan yazmaktan öte bir hâl almış, insan canına kasteder niteliğe ulaşmıştır. Stuttgart yakınlarındaki Feuerbach’ta bulunan bir camiye yapılan saldırı bunun en son kanıtıdır. Dört PKK’lı caminin içerisine yanıcı madde atmış ve binayı ateşe vermiştir.

Kamuoyunun bu elim olaya bu denli ilgisiz ve umursamaz kalması da hayret vericidir; bilhassa Yeşiller ve Sol Parti cenahlarından PKK destekçileri bu tür saldırılar sonrasında nedense sessizliğe bürünmektedir. Haberlerde de bu saldırılardan kısaca ve bunlar münferit saldırılarmış gibi bahsedilip geçilmektedir. Bu saldırılara toplumun tamamından partiler üstü bir tepki koyulmak zorundadır. Zira terörün kim tarafından ya da kime karşı gerçekleştirildiğinin bir önemi yoktur. Gerekli tepki koyulmazsa saldırganlar daha da güçlenir ve bu da hayati sonuçlar doğurur.

Türkiye on yıllardır hiçbir ülkede görülmediği kadar terörle mücadele etmektedir. Türkiye uluslararası yasaklı terör örgütü PKK ile mücadelenin on binlerce insanın hayatına mal olduğunu çok acı bir şekilde tecrübe etmiştir.

Bütün terör örgütleri kendi çıkarları doğrultusunda şiddet kullanmayı doğal hakları olarak görürler ve (90’lı yıllarda Almanya’da da gördüğümüz üzere) şiddete başvurmaktan geri durmazlar. Fikir ayrılıklarının olması demokrasilerde kaçınılmazdır ve tartışma kültürünün temeli de buna dayanmaktadır. Bu fikir ayrılıkları sözlü olarak dile getirilir ve teröristlerin tercih ettiği üzere şiddetle değil, karşılıklı anlaşma yolu ile çözülür.”

PKK-Terror in Deutschland konsequent bekämpfen

“Die Aktivitäten der verbotenen Terrororganisation PKK in Deutschland haben erschreckende Ausmaße angenommen. Ebenso beunruhigend ist aber auch das breite Schweigen dazu. Wer Terroristen durch Wegsehen stärkt, wird früher oder später selbst zur Zielscheibe”, warnt der Vorsitzende des Menschenrechtsausschusses der Großen Nationalversammlung der Türkei und AK Partei Abgeordneter Mustafa Yeneroğlu anlässlich der zunehmenden Anschläge auf türkische Einrichtungen von PKK-nahen Organisationen und Gruppierungen. Yeneroğlu weiter:

“Mit großer Sorge beobachten wir Umtriebe von PKK-nahen Organisationen und Gruppierungen in Deutschland gegen türkischen Einrichtungen. Gewalttätige Übergriffe auf türkische Personen und Einrichtungen nehmen zu, ebenso das Gewaltpotenzial. Es bleibt nicht mehr bei Schmierereien, sondern der Tod von Menschen wird in Kauf in genommen. So zuletzt bei einem Angriff auf ein Moscheegebäude in Stuttgart Feuerbach. Dort haben vier PKK-Aktivisten Brandsätze in das Innere des Gebäudes geworfen und einen Sprengsatz gezündet.

Erstaunlich ist, mit welcher Gelassenheit und Gleichgültigkeit die Öffentlichkeit auf diese Taten reagiert; vor allem PKK-Unterstützer aus den Reihen der Grünen und der Linken hüllen sich nach solchen Taten in überhörbarem Schweigen. Nur durch kleinere Nachrichtenmeldungen am Rande erfährt man von solchen Straftaten. Dabei muss es einen gesamtgesellschaftlichen und überparteilichen Aufschrei geben. Es darf keinen Unterschied machen, von wem Terror ausgeht und gegen wen sie sich richtet. Bleibt der Aufschrei aus, werden die Täter gestärkt – mit fatalen Folgen.

Wie kein zweites Land kämpft die Türkei seit Jahrzehnten gegen den Terror. Sie weiß aus leidvoller Erfahrung, welche Opfer dieser Kampf erfordert. Mehrere zehntausend Menschenleben hat allein der Kampf gegen die international verbotene Terrororganisation PKK gekostet.

Das Grundproblem von Terrororganisationen ist: Sie sehen Gewaltanwendung als legitimes Mittel zur Durchsetzung ihrer Interessen an und haben keine Scheu, sie auszuüben (Deutschland in den 1990ern). Interessenkonflikte sind in Demokratien jedoch unerlässlich und Grundstein unserer Debattenkultur. Diese werden mündlich ausgetragen und münden in Kompromissen und nicht in Gewalt, wie es Terroristen bevorzugen. Deshalb ist es unerlässlich, achtsam in alle Richtungen zu sein. Denn Interessenkonflikte sind schneller auf dem Tisch, als man hinsehen kann. Nicht, dass es dann schon zu spät ist “

Yurtdışındaki vatandaşlarımız da çeyiz hesabından faydalanabilecek

AK Parti seçim beyannamesinde yer alan ve yurtdışında yaşayan vatandaşları da kapsayan çeyiz hesabına ilişkin yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlandı. İstanbul Milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu konuyla ilgili “Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın çeyiz hesabı uygulamasından faydalanacağını söz vermiştik. Uygulamadan Türk vatandaşlarıyla birlikte Mavi Kart sahipleri de yararlanabilecek.”, açıklamasında bulundu.

Çeyiz hesabı ile gençlerin evliliğe teşvik edilmesi amaçlanıyor. Bir banka hesabında oluşacak tasarrufa devlet katkısı sağlanacak. Böylelikle devlet, gençlerin evliliklerine destek olacak. Konuyla ilgili açıklama yapan Mustafa Yeneroğlu, “Seçim beyannamemizde Türkiye’deki doğum hediyesi, çeyiz hesabı, konut destek hesabı gibi uygulamalardan yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın da istifade edeceğini belirtmiştik. Partimizin çocuklarını evlendirecek ailelere devletin maddi katkıda bulunması amacıyla vaat ettiği çeyiz hesabı uygulamasından, Türk vatandaşı veya Mavi Kart sahibi kişiler yararlanabilecek. Bunun için Türkiye’deki bankaların yurtiçi şubelerinde Türk Lirası cinsinden çeyiz hesabı açtırmaları gerekiyor.

Dört ay sonra yürürlüğe girecek olan uygulamadan faydalanabilmek için 27 yaşını doldurmadan ilk evliliğin yapılması gerekiyor. Çeyiz hesabı ile devlet katkısından hak kazanmak için ayrıca, evlilik tarihinden önce asgari 3 yıl boyunca düzenli ödemenin açılacak hesaba yapılması ön görülüyor. 18 yaşından küçükler için de veli veya vasisi tarafından çeyiz hesabı açtırmak mümkün.

Gençler, 47 aylık sürede aylık en az 100 ve en fazla 1000 TL tasarruf yapmaları durumunda devletten birikimlerinin yüzde 10’u kadar ve en fazla 4 bin TL destek alabilecekler. 59 aya kadar para biriktirenler birikimin yüzde 15’ini ve en fazla 4500 TL, 60 ay ve üstünde para biriktirenlerse biriken tutarın yüzde 20’sini ve en fazla 5000 TL devlet katkısı olarak alabilecekler. ” dedi.

BİLDİRİ: 10 Aralık İnsan Hakları Günü

Bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabulünün 67. yıldönümüdür. Bu Beyanname, insanların; özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğdukları, akıl ve vicdanla donatılmış olmaları nedeniyle değer taşıdıkları, bu nedenle eşit muamele görmeleri gerektiği düşüncesine dayanır.

Beyannamenin giriş kısmında; tüm insanların doğuştan getirmiş olduğu insanlık onuru ve temel hak ve hürriyetlerin tanınmasının tüm dünyada hürriyetin, adaletin ve barışın temeli olduğu vurgulanır. Yine giriş kısmında, insanlık topluluğunun bütün fertleriyle bu Beyannameyi dikkate alması ve gerekli tüm tedbirleri alıp sayılan hak ve özgürlüklerin fiilen tanınmasını ve uygulanmasını sağlaması hedeflenerek Beyannamede sayılan hak ve hürriyetler tüm insanlık için ulaşılacak ortak bir ideal olarak tanımlanır.
Söz konusu hedef doğrultusunda 10 Aralık gününün, Beyannamenin kabulünden 2 yıl sonra tüm dünyada “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanmasına karar verilmiştir. Böylece bugün tüm dünyada; insanlığın ulaşmak istediği ortak idealin bir kez daha hatırlandığı, mevcut uygulamalarımızın bir kez daha gözden geçirildiği ve ulaşılmak istenenler doğrultusunda önümüze yeni hedefler koyduğumuz bir güne dönüşmektedir.

26. Yasama Döneminde İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tüm üyeleriyle, Beyannamede sözü edilen hak ve hürriyetlerin tamamını bir kez daha benimseyerek bu maddeleri tüm çalışmalarında ilke edinecektir. Komisyonumuz Kanunun ve TBMM İçtüzüğü’nün verdiği yetki ve görevlerini, ülkemizde ve dünyada insan hak ve hürriyetlerini istenen ortak ideale ulaştırma gayesiyle yerine getirecektir.
Komisyonumuz nerede olursa olsun ve kimden gelirse gelsin yaşanan hak ihlallerinin sadece ihlalin muhataplarını mağdur etmediğinin, bu ihlallerin uzun vadede tüm insanlığın zararına bir gelecek doğurduğunun bilincindedir. Nitekim Beyannamenin ortaya çıkış amacı da daha evvel 2. Dünya Savaşı’nda yaşanan topyekûn dehşetin bir daha yaşanmamasıdır. Bu bakımdan hak ve hürriyetler herkes için eşittir. Bu hak ve hürriyetlerin yoksunluğundan ise her fert sorumludur.

Doğuştan, evrensel, devredilemez ve vazgeçilemez temel hak ve hürriyetlerimizin korunması ve geliştirilmesi doğrultusunda her ülkenin, her topluluğun ve her bireyin çaba göstermekten vazgeçmemesi gerekir. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olarak geçmişte de olduğu gibi bu bilinçle çalışmalarımıza başlayacağımızı bildirir, tüm insanlık âleminin İnsan Hakları Gününü kutlarız.
Saygılarımızla.

DOSYA: 10 Aralık bildirgesi

NSU davasında kurbanların daha fazla aşağılanmasına müsaade edilmemeli!

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu NSU Davası’nın baş sanığı Beate Zschäpe’nin 9 Aralık 2015 tarihindeki ifadesi üzerine bir açıklama yayımladı. “Kamuoyu ve Mahkeme NSU sürecinin baş sanığı Zschäpe’ye kendi tiyatrosu için daha fazla podyum sunmamalıdır. NSU cinayetlerinin kurbanları ve arkalarında bıraktıkları zaten yeteri kadar acı çekmiş durumdadır. Bundan sonra kurban yakınlarının acılarının hafifletilmesi adına ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Bunun da en iyi yolu cinayetlerin aydınlatılmasıdır.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“NSU cinayetlerinin etkilerini önceden olduğu gibi yine büyük bir dikkatle takip ediyoruz. Ne yazık ki bugüne kadar süreç boyunca hayal kırıklığından başka bir netice alınamamıştır. Baş sanık Beate Zschäpe’nin Münih Yüksek Eyalet Mahkemesinde süren NSU Davası’ndaki ifadeleri de bu hayal kırıklıklarının devamı niteliğindedir. Zschäpe açıklamalarıyla kurbanlar ve yakınları ile âdeta alay etmektedir ve buna küstahlıktan başka bir şey denemez. Yapılan açıklama baş sanığı temize çıkarmak hedefiyle tasarlanan stratejik bir hamledir. Aynı şekilde açıklamanın avukatlar tarafından okunmuş olması da bu hamlenin bir parçasıdır. Baş sanık mahkemenin sorularına yazılı cevap vermeyi yeğlerken kurbanların temsilcilerine ise cevap bile vermeye tenezül etmemektedir. Bu, yaptıklarından pişmanlık duymadığının kanıtı ve dilediği özrün de bir maskaralıktan ibaret olduğunun göstergesidir. Zschäpe’nin açıklaması NSU cinayetlerinin aydınlatılmasına en ufak bir katkı sağlamamaktadır. Cinayetler itiraf edilmiş fakat bunlar hayatta olmadıkları için cezalandırılma ihtimali de olmayan kişilerin, yani Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos’un üzerine atılmıştır.

Her ne kadar kamuoyunda baş sanığın açıklamalarının NSU Davası’nı aydınlatmaya katkı sağlayacağına dair pek umut olmasa da buna rağmen bir hayal kırıklığı hasıl olmuştur. Davanın karanlık noktalara ışık tutacağı inancı böylelikle artık iyice rafa kalkmıştır. Bu inancın yitirilmesinde en önemli payı olanlardan biri de şu ana kadar NSU’nun geniş çaplı bir biçimde aydınlatılmasına pek yanaşmayan, aksine failleri ve onlara yardımcı olanları mümkün mertebe dar bir çerçeve içerisinde arayan Federal Savcılık makamıdır.

Bu inancın yitirilmesinde ilk olarak güvenlik birimleri etkili olmuştur. Peşi sıra gelen skandallar kabul edilebilirlik sınırlarını her seferinde daha da zorlamıştır. Aynı zamanda NSU Araştırma Komisyonlarının tavsiyelerinin bu zamana kadar her seferinde yetersiz bir şekilde hayata geçirilmesi de bir başka hayal kırıklığı sebebi olmuştur. Emniyet mekanizmasında gün yüzüne çıkan sayısız eksikliğe rağmen bugüne kadar NSU’dan hemen hemen hiç ders çıkarılmamış olduğunu büyük bir endişe ile izlemekteyiz.

Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli insanlar için NSU bir dönüm noktası niteliğindedir. NSU cinayetlerinin kurbanlarından sekizinin Türkiye kökenli olması bir yana, hukuk devleti ve emniyet birimleri büyük bir güven kaybına uğramıştır. Tabii olarak şimdi bu tamiri mümkün gözükmeyen güvensizlik atmosferine aynı büyüklükte bir de hayal kırıklığı eklenmiştir. Tek ümit kapısı kısmen de olsa devam etmekte olan araştırma komisyonlarıdır. Bugüne kadar ortaya çıkan fiyasko, araştırma komisyonlarının omuzlarındaki sorumluluğu daha da artırmaktadır.”

NSU Prozess: Keine weiteren Demütigungen der Opfer mehr zulassen!

“Gericht und Öffentlichkeit dürfen der Hauptangeklagten Zschäpe im NSU Prozess kein Podium für ihre Inszenierungen bieten. Die Opfer der NSU-Verbrechen und deren Hinterbliebene mussten bereits mehr als genug ertragen. Vielmehr muss jetzt alles unternommen werden, um deren Schmerz zu lindern. Und das geht am besten durch Aufklärung dieser Verbrechen”, so AK Partei Abgeordneter und Vorsitzender des Menschenrechtsausschusses in der Großen Nationalversammlung der Türkei, Mustafa Yeneroğlu, anlässlich der Erklärungen der Hauptangeklagten Beate Zschäpe im NSU-Prozess vom 9. Dezember 2015. Yeneroğlu weiter:

“Wir beobachten die Nachwirkungen der NSU-Morde nach wie vor mit größter Aufmerksamkeit. Bisher reiht sich eine Enttäuschung an die andere. So auch bei der Einlassung der Hauptangeklagten Beate Zschäpe beim NSU-Prozess vor dem Oberlandesgericht München. Die Erklärung ist eine Verhöhnung der Opfer sowie der Hinterbliebenen und an Dreistigkeit kaum mehr zu überbieten. Sie ist ausschließlich strategisch motiviert, um die Hauptangeklagte zu entlasten. Insofern passt es gut ins Bild, dass die Erklärung vom Rechtsanwalt verlesen wurde. Auf Fragen des Gerichts wolle die Hauptangeklagte nur schriftlich antworten, und auf Fragen der Opfervertreter gar nicht. Das ist keine Reue, sondern Demütigung der Opfer; die Entschuldigung ist eine Farce. Die Erklärung trägt nicht einmal ansatzweise zur Aufklärung der Verbrechen bei. Diese werden zwar eingestanden, aber ausnahmslos Uwe Böhnhardt und Uwe Mundlos zugeschoben – belastet werden also nicht strafbare Tote.

Obwohl im Vorfeld die Hoffnung ohnehin nicht groß war, die Einlassung der Hauptangeklagten könnte zur Aufklärung der NSU-Verbrechen beitragen, ist die allgemeine Enttäuschung nachvollziehbar. Der Glaube, der NSU-Prozess könnte Licht in das Dunkel bringen, ist somit an einem Siedepunkt angekommen. Einen gehörigen Anteil daran hat zu unserer Überraschung die Bundesstaatsanwaltschaft, die bisher kaum ein Interesse an einer umfänglichen Aufklärung des NSU-Komplexes zeigt und vielmehr darauf fokussiert zu sein scheint, den möglichen Täter- und Helferkreis so klein wie möglich zu halten.

Den Glauben an eine Aufklärung haben zuallererst die Sicherheitsbehörden selbst genommen. Ein Skandal nach dem anderen hat das Maß des Erträglichen immer wieder aufs Neue überschritten. Enttäuschend ist in diesem Kontext auch die bisher unbefriedigende bis ungenügende Umsetzung der Empfehlungen der NSU-Untersuchungsausschüsse. Wir beobachten mit großer Sorge, dass man vom NSU-Komplex offenbar kaum etwas gelernt hat, obwohl zahlreiche Mängel in der Sicherheitsarchitektur offen zutage getreten sind.

Für die türkeistämmige Bevölkerung in Deutschland ist der NSU-Komplex eine Zäsur. Abgesehen davon, dass acht der NSU-Mordopfer Türkeistämmige waren, genossen vor allem der Rechtsstaat und die Sicherheitsbehörden großes Vertrauen. Umso größer fällt nun verständlicherweise die Enttäuschung aus – ein nahezu irreparabler Vertrauensbruch. Einziger Hoffnungsträger sind die noch teilweise laufenden Untersuchungsausschüsse. Angesichts des bisherigen Totalversagens lastet auf ihren Schultern eine umso größere Verantwortung.”

_______________________________
TÜRKÇE

NSU davasında kurbanların daha fazla aşağılanmasına müsaade edilmemeli!

TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu NSU Davası’nın baş sanığı Beate Zschäpe’nin 9 Aralık 2015 tarihindeki ifadesi üzerine bir açıklama yayımladı. “Kamuoyu ve Mahkeme NSU sürecinin baş sanığı Zschäpe’ye kendi tiyatrosu için daha fazla podyum sunmamalıdır. NSU cinayetlerinin kurbanları ve arkalarında bıraktıkları zaten yeteri kadar acı çekmiş durumdadır. Bundan sonra kurban yakınlarının acılarının hafifletilmesi adına ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Bunun da en iyi yolu cinayetlerin aydınlatılmasıdır.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“NSU cinayetlerinin etkilerini önceden olduğu gibi yine büyük bir dikkatle takip ediyoruz. Ne yazık ki bugüne kadar süreç boyunca hayal kırıklığından başka bir netice alınamamıştır. Baş sanık Beate Zschäpe’nin Münih Yüksek Eyalet Mahkemesinde süren NSU Davası’ndaki ifadeleri de bu hayal kırıklıklarının devamı niteliğindedir. Zschäpe açıklamalarıyla kurbanlar ve yakınları ile âdeta alay etmektedir ve buna küstahlıktan başka bir şey denemez. Yapılan açıklama baş sanığı temize çıkarmak hedefiyle tasarlanan stratejik bir hamledir. Aynı şekilde açıklamanın avukatlar tarafından okunmuş olması da bu hamlenin bir parçasıdır. Baş sanık mahkemenin sorularına yazılı cevap vermeyi yeğlerken kurbanların temsilcilerine ise cevap bile vermeye tenezül etmemektedir. Bu, yaptıklarından pişmanlık duymadığının kanıtı ve dilediği özrün de bir maskaralıktan ibaret olduğunun göstergesidir. Zschäpe’nin açıklaması NSU cinayetlerinin aydınlatılmasına en ufak bir katkı sağlamamaktadır. Cinayetler itiraf edilmiş fakat bunlar hayatta olmadıkları için cezalandırılma ihtimali de olmayan kişilerin, yani Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos’un üzerine atılmıştır.

Her ne kadar kamuoyunda baş sanığın açıklamalarının NSU Davası’nı aydınlatmaya katkı sağlayacağına dair pek umut olmasa da buna rağmen bir hayal kırıklığı hasıl olmuştur. Davanın karanlık noktalara ışık tutacağı inancı böylelikle artık iyice rafa kalkmıştır. Bu inancın yitirilmesinde en önemli payı olanlardan biri de şu ana kadar NSU’nun geniş çaplı bir biçimde aydınlatılmasına pek yanaşmayan, aksine failleri ve onlara yardımcı olanları mümkün mertebe dar bir çerçeve içerisinde arayan Federal Savcılık makamıdır.

Bu inancın yitirilmesinde ilk olarak güvenlik birimleri etkili olmuştur. Peşi sıra gelen skandallar kabul edilebilirlik sınırlarını her seferinde daha da zorlamıştır. Aynı zamanda NSU Araştırma Komisyonlarının tavsiyelerinin bu zamana kadar her seferinde yetersiz bir şekilde hayata geçirilmesi de bir başka hayal kırıklığı sebebi olmuştur. Emniyet mekanizmasında gün yüzüne çıkan sayısız eksikliğe rağmen bugüne kadar NSU’dan hemen hemen hiç ders çıkarılmamış olduğunu büyük bir endişe ile izlemekteyiz.

Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli insanlar için NSU bir dönüm noktası niteliğindedir. NSU cinayetlerinin kurbanlarından sekizinin Türkiye kökenli olması bir yana, hukuk devleti ve emniyet birimleri büyük bir güven kaybına uğramıştır. Tabii olarak şimdi bu tamiri mümkün gözükmeyen güvensizlik atmosferine aynı büyüklükte bir de hayal kırıklığı eklenmiştir. Tek ümit kapısı kısmen de olsa devam etmekte olan araştırma komisyonlarıdır. Bugüne kadar ortaya çıkan fiyasko, araştırma komisyonlarının omuzlarındaki sorumluluğu daha da artırmaktadır.”

Yeneroğlu: Mahkemenin Özgecan Aslan davasıyla ilgili kararı, cezasızlık kültürünün yerleşmesini engelleyecek somut bir adımdır.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, bugün karara bağlanan Özgecan Aslan davası ile ilgili basın açıklamasında bulundu. Yeneroğlu, “Mahkemenin Özgecan Aslan davasına ilişkin kararı, cezasızlık kültürünün yerleşmesini engelleyecek somut bir adımdır. Sanıkların mevzuatımızda tanımlanmış en yüksek ceza ile tecziye edilmeleri memnuniyet vericidir.”, dedi.

Yeneroğlu, “11 Şubat 2015 gününe, hepimizin yüreğini yaralayan, Özgecan Aslan’ın hunharca katledildiği haberiyle başladık. Gencecik bir üniversite öğrencisinin uğradığı bu saldırı bütün Türkiye’yi derinden etkiledi. Kadın cinayetlerinin durdurulması için yapılması gerekenler nelerdir, nerede eksiklik var sorusu bütün Türkiye’nin, özellikle de insan hakları savunucularının zihninde tekrar tekrar dönmeye başladı.

Kadına yönelik olarak fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik ve her türlü şiddetin karşısındayız. Kadına yönelik yaşam hakkı ihlallerinin durdurulması temel önceliğimiz olmakla beraber, kadına yönelik her türlü hak ihlali Komisyonumuzun temel gündemlerindendir.

İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi için mevzuat ve uygulamanın sürekli bir şekilde izlenerek tespit edilen aksaklıkların giderilmesi gerekmektedir. Ancak bu konuda bir o kadar önemli olan başka bir gerçek de yaşanan hak ihlallerinde olayların etkin bir şekilde soruşturulması ve sorumluların hak ettikleri cezayı almaları gereğidir. Bu hem hukuk devleti olmanın bir gereğidir ve olası ihlaller için caydırıcı bir nitelik arz eder, hem de kamu vicdanını rahatlatır.

Bu anlamda Özgecan Aslan davasında sanıkların mevzuatımızda tanımlanmış en yüksek ceza ile tecziye edilmeleri memnuniyet vericidir. Yaşam hakkının ve kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının en temel insan haklarından olduğu bilinci ve anılan dava sonucunun cezasızlık kültürünün yerleşmesini engelleyecek somut bir adım olduğu inancıyla, kadına yönelik şiddete karşı mücadelemizin devam edeceğini kamuoyuna saygıyla bildiririm.” açıklamalarında bulundu.