Çağlar

Yeneroğlu: “Milletin tehdit olarak görüldüğü dönemler ilelebet kapanmıştır.”

28 Şubat postmodern darbesinin 20.yılı vesilesiyle bir basın açıklaması yapan AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “28 Şubat’tan bugünlere baktığımızda Türkiye’de demokratik kültürün gelişme seyri açısından büyük mesafeler katedilmiş, milletin kendisinin tehdit olarak ilan edildiği dönemler kapanmıştır.” dedi. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:

“Türkiye siyasal hayatının kırılma noktalarından biri olan 28 Şubat’ın üzerinden 20 yıl geçti. Askerin siyasete ve millete yaptığı her müdahale Türkiye’deki demokratik kültürü aşındırmış ve beraberinde birçok sıkıntıyı getirmiştir. 28 Şubat sürecinde pek çok haksızlık yaşanmıştır. İnanç özgürlüğü ve ifade hürriyeti gibi temel insan hakları ayaklar altına alınmıştır. Tüm bu hak ihlallerinin giderilmesi, toplumsal yarayı hafifletmek adına önem arz etmektedir.

Tarihimize “postmodern darbe” olarak geçen 28 Şubat sürecinden bugünlere demokratikleşme ve millet iradesinin hâkim kılınması noktasında Türkiye bir hayli yol kat etmiş, o dönem yaşatılan hayal kırıklığının tamiri noktasında ciddi adımlar atılmıştır. Demokrasi ve özgürlükler hususunda Türkiye’nin geldiği yeri anlamak için AK Parti döneminde elde edilen kazanımlara bakmak yeterlidir. Bu çerçevede 28 Şubat mağduriyetleri, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu gündeminde de yerini almıştır. “28 Şubat Sürecinde Gerçekleşen Hak İhlalleri ve Mağduriyetlerin İncelenmesi Alt Komisyonu” haksızlıkların gün yüzüne çıkarılmasına ve giderilmesine katkıda bulunmayı hedeflemektedir.

AK Parti iktidarı ile birlikte milletin kendisinin tehdit olarak ilan edildiği dönemler kapanmış, vatandaşın devletine, devletin de vatandaşına güvendiği bir dönemin kapısı aralanmıştır. 15 Temmuz gecesinde de bir kez daha görülmüştür ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milleti darbe zihniyetini ret etmiş, sokaklara çıkarak Cumhuriyetin temellerinden olan demokrasi ve hukukun üstünlüğünü canı pahasına müdafaa etmiştir. Bizlere düşen görev de milletimizin canı pahasına koruduğu demokrasi, hukuk ve insan haklarını daha iyi bir seviyeye getirmek, daha özgürlükçü ve müreffeh bir Türkiye için çalışmaktır. Bu noktada bugün milletin iradesinin daha iyi tecelli etmesi noktasında anayasal değişikliği öngören halk oylaması sürecine gelinmiştir. Türkiye’de demokratik kültürün gelişme seyri açısından büyük önem taşıyan halk oylaması sürecinde milletimizin, millî iradenin hâkimiyetinde bir Türkiye için sorumluluğunu yerine getirmesi gerekmektedir. Türkiye’mizin önünün açık olduğundan kimsenin şüphesi olmasın.”

Yeneroğlu: “Erdoğan’ın gelişini tartışanlar nesnel olmalı ve önce aynaya bir bakmalı”

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AK Parti Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’ya gelme ihtimali üzerine yapılan spekülasyonlar münasebetiyle bir açıklama yaptı. “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhtemel Almanya ziyareti sebebiyle gösterilen popülist tepkileri endişe ile takip ediyoruz. Herkesi nesnel olmaya ve önce aynaya bakmaya çağırıyoruz.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’ya gelme ihtimaline siyasetin gösterdiği tepki hayret vericidir. Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti İçişleri Bakanı Ralf Jäger’in planlanan anayasa değişikliği ile idam cezasının getirileceğini söylemesi, Türkiye hakkındaki bilgilerini ve danışmanlarını tekrar bir gözden geçirmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Tabii ki böyle bir durum söz konusu değildir. Jäger, yalan haberler üretip Alman kamuoyunu yanıltmak yerine kendi sorumluluklarıyla ilgilenmelidir.

Senelerden beri terör örgütü PKK’nın taşeron yapılanmaları, bilhassa da Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde toplumu bölmekte, PKK terörünün propagandasını yapmakta, örgüte militan toplamakta ve PKK’nın terör eylemlerinin finansmanı için insanlardan haraç almaktadır. Hatta bu eylemlerin müdavimlerinden biri de Kuzey Ren-Vestfalya’da resmî olarak dinî cemaat statüsünde kabul edilen bir kuruluştur. AABF’nin bayrakları PKK gibi terör örgütlerinin bayrakları ile yan yana sallanırken veya Türkiye içi siyasi meseleler AABF’nin faaliyet alanlarının büyük bir kısmını kapladığı ortadayken bu durum karşısında en iyi ihtimalle sessiz kalınmakta, buna karşın vatandaşlar demokratik seçimlerle göreve gelen Türk Hükümeti’ne destek olduklarında büyük bir öfke seli meydana gelmektedir.

Bu ikiyüzlü tutuma ve her şeyden önce bu terör örgütünün faaliyetlerine son vermek yerine, Jäger demokratik yollarla seçilen Türkiye Cumhurbaşkanı’na sözde ‘Türkiye içi çatışmaları’ Almanya’ya taşıma ithamında bulunmaktadır. Türkiye Cumhurbaşkanı Almanya’ya çatışmaları taşımamakta, bilakis bunlara cevap vermektedir. Ayrıca kendisi Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli seçmenlerin de cumhurbaşkanıdır ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %60 gibi, Almanya’da hayal dahi edilemeyecek bir seçmen desteğine ulaşmıştır.

Almanya’da yaklaşık 1,5 milyon Türkiye kökenli seçmen yaşamaktadır. Bu insanların birçoğu Almanya’nın kısıtlamacı ve demode vatandaşlık politikası yüzünden Almanya’da oy kullanma hakkına sahip değildir. Bu insanları, Almanya veya Türkiye olması fark etmeksizin, siyasi fikirlerin oluşturulması süreçlerine dâhil etmek demokratik bir görevdir. Bizim demokrasi anlayışımız dışlamayı değil, katılımı önceler. Ama maalesef Almanya’da, bilhassa da söz konusu Türkiye kökenliler olduğunda, dışlayıcı tutum tercih edilmektedir.

Jäger’in Kuzey Ren-Vestfalya’da koalisyon partneri Yeşiller’in veya Sol Parti’nin durmadan Türkiye içi meseleler üzerinden politika yapmaları ve Türkiye’den bazı partilerin toplantılarına katılmaları, ayrıca Jäger’in kendi parti başkanının ekseriyetiyle PKK’nın siyasi kanadı olarak faaliyet sürdüren HDP’yi kardeş parti olarak tanımlaması göz önünde bulundurulduğunda, Jäger’in açıklamalarındaki ikiyüzlülük daha da belirginleşmektedir. HDP’nin PKK’yı terör örgütü olarak görmediğini ve PKK’nın terör eylemlerine mesafe koymadığını Jäger’in bilmemesi gibi bir durum söz konusu olamaz.

Alman siyasilerden beklentimiz, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın muhtemel Almanya ziyaretine nesnel bir şekilde yaklaşmaları ve önce aynaya bakmalarıdır.”

Erdoğan-Auftritt sachlich und mit Selbstreflexion begleiten

“Mit Sorge beoachten wir die populistischen Reaktionen auf einen möglichen Deutschland-Auftritt des türkischen Präsidenten Erdoğan. Wir rufen zur Sachlichkeit und vor allem zu mehr Selbstreflexion auf,“ erklärt Mustafa Yeneroğlu (AK Partei), Vorsitzender des Menschenrechtsausschusses der Großen Nationalversammlung der Türkei, anlässlich laufender Spekulationen über einen möglichen Auftritt des türkischen Präsidenten Recep Tayyip Erdoğan in Deutschland. Yeneroğlu weiter:

“Die Reaktionen der Politik über einen möglichen Auftritt des türkischen Präsidenten Recep Tayyip Erdoğan in Deutschland befremden und überraschen sehr. Wenn etwa der nordrhein-westfälische Innenminister Ralf Jäger erklärt, mit der geplanten Verfassungsänderung würde in der Türkei die Todesstrafe wiedereingeführt, sollte er seine Türkeikenntnisse und auch seinen Beraterstab gründlich auf den Prüfstand stellen. Das ist selbstverständlich nicht der Fall. Anstatt sich in Verbreiten von ‚Fake-News‘ zu üben und offenbar schon in Wahlkampfmanier die deutsche Öffentlichkeit in die Irre zu leiten, sollte Jäger vorerst seine eigenen Hausaufgaben machen.

Seit vielen Jahren tragen insbesondere in Nordrhein-Westfalen Nebenorganisationen der verbotenen Terrororganisation PKK ungehindert innertürkische Konflikte auf deutschen Straßen und Plätzen aus, spalten die Gesellschaft, werben für den PKK-Terror, rekrutieren Terroristen und sammeln Geld zur Finanzierung von blutigen Terroranschlägen. An solchen Aktionen ist sogar immer wieder auch eine Organisation beteiligt, die in Nordrhein-Westfalen offiziell als Religionsgemeinschaft anerkannt ist. Bemerkenswert, dass im besten Fall geschwiegen wird, wenn Fahnen der AABF neben solchen der Terrororganisation PKK geschwenkt werden oder innertürkische Themen einen großen Raum der Arbeit der AABF einnehmen, auf der anderen Seite aber eine große Empörungswelle losbricht, wenn Bürger die demokratisch legitimierte Regierung der Türkei unterstützen.

Statt dieser Doppelmoral und vor allem dem Treiben der Terrororganisation ein Ende zu setzen, wirft Jäger ausgerechnet dem demokratisch gewählten Präsidenten der Türkei das Herantragen sogenannter ‚türkischer Konflikte‘ nach Deutschland vor. Der türkische Präsident trägt keine Konflikte nach Deutschland, er antwortet eher auf diese. Im Übrigen ist er auch Präsident aller türkeistämmigen Wähler in Deutschland und hat bei den Präsidentschaftswahlen mit über 60 Prozent eine für deutsche Verhältnisse traumhaftes Wahlergebnis erzielt.

In Deutschland leben etwa 1,5 Millionen türkeistämmige Wähler. Viele von ihnen haben in Deutschland aufgrund restriktiver und ewiggestriger Einbürgerungspolitik kein Wahlrecht. Aus demokratischer Sicht ist es nicht nur geboten, sondern Pflicht, sie in den politischen Meinungsbildungsprozess – ob in Deutschland oder in der Türkei – einzubeziehen. Unser demokratisches Verständnis ist geprägt von der Teilhabe und nicht der Ausgrenzung. Letztere wird in Deutschland leider nach wie vor gelebt, insbesondere wenn es um Türkeistämmige geht. Vor diesem Hintergrund klingen Forderungen nach Loslösung von der Türkei ziemlich heuchlerisch.

Heuchlerisch wirken Jägers Einlassungen auch deshalb, weil aus den Reihen der Grünen – Jägers Koalitionspartner in NRW – oder der Linkspartei, die permanent innertürkische Politik machen sowie an Veranstaltungen von türkischen politischen Parteien teilnehmen, auch sein eigener Parteivorsitzender die weitestgehend als politischer Arm der PKK fungierende HDP als Schwesterpartei bezeichnet. Dabei ist es unmöglich, dass ihm nicht bewusst ist, dass die HDP nach wie vor die PKK nicht als Terrororganisation bezeichnet und sich von Terrorakten der PKK nicht distanziert.

Die deutsche Politikerlandschaft ist aufgerufen, einen möglichen Auftritt des türkischen Präsidenten in Deutschland mit der gebotenen Sachlichkeit und Selbstreflexion zu begleiten.”

Yeneroğlu: “Yurt dışındaki vatandaşlarımızın Türkiye’den gayrimenkul alabilmeleri için çok cazip fırsat”

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu yurt dışında yaşayan vatandaşların Türkiye’de gayrimenkul alırken KDV’den muaf kalmalarını içeren düzenlemeyle ilgili, “Maddi yükü ciddi derecede hafifletici bir adımdır. Türkiye’den gayrimenkul almak için çok cazip bir fırsat oluşmuştur.” değerlendirmesinde bulundu. Yeneroğlu açıklamasında şunları ifade etti:

“AK Parti tarafından Meclis’e sunulan önergenin kabul edilmesiyle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için yeni bir kolaylık sağlanmıştır. Buna göre çalışma veya oturma izni alarak 6 aydan fazla yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşları Türkiye’de gayrimenkul alırken yüzde 18’lik KDV’yi ödemeyecektir.

Yurt dışındaki insanlarımızın değişen ekonomik şartlarını dikkate aldığımızda yeni düzenleme maddi yükü ciddi derecede hafifletici bir adımdır. Dövizle askerlik bedeli ve pasaport harçlarının düşürülmesi gibi bu uygulama da AK Parti iktidarımızın yurt dışında yerleşik vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını dikkate aldığını göstermektedir. Böylelikle Türkiye’de gayrimenkul almak için çok cazip bir fırsat oluşmuştur. Anavatanına yatırım yapmak isteyen kişilerin bu imkânı değerlendireceklerini ümit ediyorum.”

Yeneroğlu: “Türkçe dil ve kültür birikimi diasporadaki temel önceliğimizdir.”

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, UNESCO tarafından uluslararası uzlaşıyı, kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek için ilan edilen 21 Şubat Uluslararası Anadil Günü’nde bir açıklama yaptı. “Bilhassa yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın anadillerini muhafazası için kamu kurumlarına ve sivil toplum kuruluşlarına büyük sorumluluklar düşmektedir.” diyen Yeneroğlu sözlerine şöyle devam etti:

“AK Parti iktidarları döneminde Türkiye’de kullanılan dil ve lehçelere sahip çıkılmış ve toplumsal çeşitliliğin bir yansıması olan Kürtçeden Lazcaya, Arapçadan Süryaniceye kadar birçok dil ve lehçenin varlığını sürdürebilmesi için enstitüler kurulmuştur. Bu çerçevede AK Parti iktidarıyla birlikte geçmişte âdeta inkâr edilen anadillere ilişkin tabular yıkılmıştır. Aynı şekilde yurtdışında yaşayan insanlarımızın kültürel kimliklerini muhafaza edebilmeleri için anadil noktasında ailelere ve sivil toplum kuruluşlarına büyük sorumluluklar düşmektedir.

Bugün diasporadaki en temel yükümlülüklerimizin başında, Türkçe dil ve kültür birikiminin gelecek nesillere aktarılması gelmektedir. Yurtdışında yaşayan insanımız için geçmişte din görevlisi ne kadar önemliyse, bugün dil görevlisi de en az o kadar önemlidir. Bu çerçevede tüm kurumlarımızın üzerinde büyük sorumluluklar vardır. Türkçe derslerinin yaygınlaştırılması, sayısı ve niteliğinin arttırılması elzemdir. Milli Eğitim Bakanlığı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımız konuya ilişkin çalışmalarını hızlandırmışlardır. Bu kapsamda Sivil Toplum Kuruluşlarımızın uygun mekânlarında öncelikli olarak yerinden atanan öğretmenler ile Türkçe derslerinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Bu gibi çalışmalar ilk nesil göçmenlerle sonraki nesiller arasında sağlıklı bir iletişim kurulması adına önemlidir. Fakat bunun da ötesinde bu çok dillilik, Türkiye kökenli vatandaşlarımızın yaşadığı ülkelerdeki çok kültürlülüğü de desteklemiş olacaktır.

Bu düşüncelerle tüm anadillerin nesilden nesile aktarılarak yaşatılması, gelişmesi ve böylece ortak insanlık mirasının korunması dileğiyle tüm insanların Anadil Gününü kutlarım.”

Yeneroğlu: “DİTİB imamlarının evlerinde yapılan aramalar kabul edilemez.”

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Almanya’da “casusluk yaptıkları iddiasıyla” Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) imamlarının evlerinde yapılan aramalara dair bir açıklama yaptı. “DİTİB imamlarına yönelik baskınları şiddetle kınıyorum. Hukuki açıdan bir dayanağı olmayan bir ajanlık ithamı kisvesi altında Almanya’da en fazla üyeye sahip bir İslami cemaate yönelik emsali görülmemiş bir yıldırma politikası uygulanmaktadır. Almanya Federal Adalet Bakanı Heiko Maas’ın konuya dair açıklamaları, bu baskınların arkasında yatan siyasi motivasyonu çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır.” diyen Yeneroğlu sözlerine şöyle devam etti:

“DİTİB imamlarının evlerinde yapılan aramalar her türlü mesnetten yoksundur. Bu aramalar sözde ‘ajanlık’ ithamlarının bir dinî cemaati yıldırma aracı olarak kullanıldığını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Siyasi motivasyona dayanan bu tarz girişimlerle hedeflenen şey, DİTİB’in köşeye sıkıştırılması, kendi kaderini tayin hakkının elinden alınması ve Türkiye’den bütünüyle koparılmasıdır. Din özgürlüğüne yönelik bu ölçüsüz müdahaleler 19. yüzyıl sonlarındaki kültür savaşlarını ve Bismarck’ın Katolik din adamlarına yönelik müdahalelerini hatırlatmaktadır.

Federal Adalet Bakanı Heiko Maas’ın ifadeleri bu tartışmadaki mevcut histeriye ve siyasi hesaplara işaret etmektedir. Maas, ültimatom verir bir tonla ‘DİTİB’in Türkiye’de Diyanet’le yakın bir bağı ön gören tüzüğünü değiştirmesi’ni talep etmiştir. Maas’ın bir dinî cemaatin tüzüğüne, yani doğrudan bir dinî cemaatin içişlerine hangi hukuki düzleme dayanarak müdahale edebildiği merak konusudur. Maas bu müdahalesindeki tutarsızlığı kamuoyuna açıklamak zorundadır.

Bunun yanında Federal Savcılığın soruşturma başladıktan ancak haftalar sonra yaptığı ev baskınları anlaşılır değildir. Bu garip ve şüpheli müdahalenin soruşturma açısından gerekli olmadığı, hukuki değil, siyasi bir motivasyona sahip olduğu burada da kendisini göstermektedir. Bu siyasi hesap herhalde Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Türkiye ziyareti öncesinde gündemin etkilenmemesi için ayarlanmış bir zamanlamanın ürünüdür.

Almanya, İslam’ın ülkeye kurumsal açıdan entegrasyonunu sağlamak amacıyla üniversitelerde yüksekokul kurulması gibi girişimlerde bulunmaktadır. Bu girişimlerin yalnızca Müslüman topluluğu temsil eden İslami cemaatlerle başarılı olabileceği gerçeği Alman siyaseti içerisinde yer alan kimilerince görmezden gelinmektedir. Bunun da ötesinde Almanya İslami cemaatler üzerindeki etkisini ajanlık ithamları gibi meşru olmayan araçlarla arttırmaya çalışmakta ve Türkiye kökenli Müslüman cemaatin tarihsel ve toplumsal açıdan Türkiye ile mevcut olan köklü ilişkilerini siyasi hesaplarla ‘skandal’ hâline getirmektedir.

DİTİB on yıllardır çok önemli çalışmalar gerçekleştiren değerli bir kurumdur. Bununla birlikte DİTİB’in Türkiye ile özellikle Diyanet üzerinden kurduğu teolojik anlamdaki bağlılığının ne kadar kıymetli ve gerekli olduğu Alman siyasetinin de malumu olmalıdır. Bu bağ şükran ve takdirle karşılanacağına, DİTİB’in hukuki baskılarla köşeye sıkıştırılmaya çalışılması kabul edilemez.”

Razzien gegen DITIB-Imame sind inakzeptabel

“Ich verurteile die Razzien gegen DITIB-Imame auf das Schärfste. Unter dem Deckmantel eines rechtlich unhaltbaren Spionagevorwurfs wird eine beispiellose Einschüchterungskampagne gegen die mitgliederstärkste islamische Religionsgemeinschaft in Deutschland gefahren und die öffentlichen Erklärungen von Bundesjustizminister Maas offenbaren die eigentliche politische Motivation hinter der Aktion”, erklärt Mustafa Yeneroğlu (AK Partei), Vorsitzender des Menschenrechtsausschusses der Großen Nationalversammlung der Türkei, anlässlich der Wohnungsdurchsuchungen von Imamen der Türkisch-Islamischen Union der Anstalt für Religion e.V. (DITIB). Yeneroğlu weiter:

“Die Durchsuchungen in Wohnungen von DITIB-Imamen entbehren jeder Grundlage. Es wird immer offensichtlicher, dass die Vorwürfe über angebliche Spionagetätigkeiten in Wahrheit als Mittel zur Einschüchterung der Gemeinschaft dienen. Auf diesem Wege soll die DITIB in die Enge getrieben werden, um ihr das Selbstbestimmungsrecht zu entziehen und sie von der Türkei komplett loszulösen. Diese maßlosen Eingriffe in die Religionsfreiheit erinnern an den Kulturkampf zum Ende des 19. Jahrhunderts und dabei vor allem an die Angriffe von Bismarck gegen die katholische Geistlichkeit.

Dass dem so ist, offenbaren die öffentlichen Einlassungen von Bundesjustizminister Heiko Maas. Er fordert die DITIB ultimativ auf, ‘ihre Satzung zu ändern, die die enge Verbindung zur türkischen Religionsbehörde Diyanet festschreibt’. Die Antwort darauf, auf welcher gesetzlichen Grundlage er dies tut, bleibt er der Öffentlichkeit schuldig und verantwortet damit einen unzulässigen Eingriff in das Selbstbestimmungsrecht einer Religionsgemeinschaft.

Nicht nachvollziehbar ist zudem, warum der Generalbundesanwalt die Wohnungsdurchsuchungen mehrere Wochen nach Beginn der Ermittlungen anordnet. Auch dies spricht dafür, dass es sich hierbei nicht um eine juristisch notwendige Maßnahme handelt, sondern um eine politische. Offenbar wollte man den Türkei-Besuch von Bundeskanzlerin Angela Merkel nicht belasten.

Deutschland unternimmt große Anstrengungen, beispielsweise durch die Gründung von theologischen Zentren an Hochschulen, um dem Islam in Deutschland institutionell zu integrieren. Dass dies nur mit in der muslimischen Gemeinschaft verwurzelten islamischen Religionsgemeinschaften gelingen kann, scheint man wohl auch eingesehen zu haben und versucht nun, den eigenen Einfluss auf eben diese mit illegitimen Mitteln zu erhöhen, indem man mitunter auch historisch und gesellschaftlich gewachsene Beziehungen von Gemeinschaften, quasi aus politischem Kalkül, skandalisiert.

Die DITIB leistet seit Jahrzehnten unverzichtbar wichtige Arbeit. Hierbei hat sich gerade die theologische Anbindung an die türkische Diyanet als goldrichtig erwiesen. Statt dieser Arbeit mit Dank und Respekt zu begegnen, wird die DITIB derzeit mit juristischen Repressalien eingeschüchtert. Das ist inakzeptabel.”

Yeneroğlu: “Dördüncü büyük seçim bölgesi olan yurtdışından anavatana güçlü ‘evet’ için hazırız” [AA Özel Röportaj]

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve AK Parti Yurtdışı Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı Mustafa Yeneroğlu, yurtdışındaki halk oylaması sürecine ilişkin Anadolu Ajansı’na ayrıntılı değerlendirmelerde bulundu.

“Toplam 3 milyona tekabül eden bir seçmen kitlesi yurt dışında. 52 ülkede ve 119 konsolosluk bölgesinde vatandaşlarımız oy kullanacaklar. Bu da Türkiye’deki seçmenin yüzde 5’ine tekabül eden bir rakamdır ki bu Türkiye’de yapılan seçimleri ve referandum sonuçlarını etkileyebilecek bir güce sahip.” diyen Yeneroğlu, halk oylamasında vatandaşların önceki seçimlere nispeten daha rahat oy kullanma imkânına sahip olacağını kaydederek, “Sandıklar sabah 09.00’dan akşam 21.00’e kadar açık olacak. Dolayısıyla çalışan insanlar da kendilerine uygun bir vakit bulup oy kullanabilecekler. Yurt dışında yaşayan insanlar istedikleri yerde oy kullanabilecekler. Mesela Hollanda’da yaşayan biri, isterse daha yakında, Almanya’nın bir şehrinde oy kullanabilecek. Bu sebepten yurt dışında katılımın daha da artmasını ümit ediyoruz, bu konuda çalışmalarımızı sürdüreceğiz.” açıklamasında bulundu.

Röportajın tamamı için lütfen tıklayınız.

Yeneroğlu: Başbakan 18 Şubat’ta Oberhausen Arena’da vatandaşlarımızla buluşuyor.

İstanbul Milletvekili ve AK Parti Yurtdışı Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı Mustafa Yeneroğlu Başbakan Binali Yıldırım’ın 18 Şubat’ta Almanya’nın Oberhausen şehrinde Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızla bir araya geleceğini bildirdi. Yeneroğlu, “Başbakanımız Avrupalı Türklerle hasret giderecek, Anayasa değişikliği hakkında vatandaşlarımızı bilgilendirecektir. Cumartesi günü saat 13’de gerçekleşecek programa tüm memleket sevdalılarını bekliyoruz.” dedi.

Yeneroğlu açıklamasında: “Yapılacak referandumda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız da sandığa gidecektir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uygulamaya geçirilmesi için yurt dışında yaşayan milletimize de tarihi bir sorumluluk düştüğünün farkındayız. Kalbi Türkiye ile çarpan insanlarımızın içinde bulunduğumuz kritik süreçte de üzerine düşen bu sorumluluğu yerine getireceğini ümit ediyorum. Şu ana kadar gerçekleştirilen seçimlerde ciddi bir fedakârlıkla sandığa giden yurt dışı seçmenlerimiz büyük bir teşekkürü hak etmiştir. İnanıyorum ki daha fazla hassasiyeti Anayasa ile ilgili halkoylamasında göstereceklerdir.

Başbakanımız ve AK Parti Genel Başkanı Binali Yıldırım konuyla ilgili Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımıza hitap edecek. 18 Şubat’ta saat 13’de Oberhausen Arena’da gerçekleşecek buluşmada Avrupalı Türklerle hasret giderecek, anayasa değişikliği hakkında vatandaşlarımızı bilgilendirecek. Ülkemizdeki son gelişmelerle birlikte yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı ilgilendiren konulara da değinecek. Başbakanımızla gerçekleştireceğimiz programla referandumda yurt dışında rekor bir katılımın gerçekleşmesi ve ezici çoğunlukla ‘EVET’ oylarının çıkması için start vereceğiz.

Bu düşüncelerle Cumartesi günü saat 13’de gerçekleşecek programa tüm memleket sevdalılarını Sayın Başbakanımız adına davet ediyor, büyük buluşmaya bekliyoruz.” dedi.