Yeneroğlu: “Fransa’da banliyö ayaklanmasını doğuran kurumsal ırkçılıkla mücadele edilmedi”

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Fransa banliyölerinde 27 Ekim 2005 tarihinde başlayan ayaklanmaların yıldönümü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında, “Banliyö ayaklanmalarını doğuran nedenlerle mücadele edilmediği gibi aşırı sağa desteğin artmasıyla yeni sorunların doğmasına zemin hazırlanmıştır.” dedi. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:

“27 Ekim 2005 tarihinde Zyed Benna (17), Bouna Traoré (15) ve Muhittin Altun’un (17) da aralarında bulunduğu bir grup genç top oynadıktan sonra evlerine dönmek üzere yola çıkmışlardı. Ancak inşaat alanına yakın bir bina sakininin asılsız ihbarı neticesinde peşlerine takılan polisten kaçmak niyetiyle sığındıkları elektrik trafosunda akıma kapılmaları sonucunda Zyed ve Bouna hayatlarını kaybettiler, Muhittin ise ağır yaralandı. Yaşanan bu elim hadise siyasilerin banliyödeki topluma ilişkin olumsuz ve rahatsız edici söylemleriyle birleşince ‘banliyö olayları’ olarak adlandırılan sürecin başlamasına sebep oldu.

Hadiselerin büyümesi neticesinde kamu düzeni ve güvenliğinin yeniden tesis edilmesi hedefiyle ülkenin 25 ayrı bölgesinde olağanüstü hâl ilan edilmesine varan kararların alınması, güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımı, banliyö gençlerinin bazı kesimlerde doğrudan suçla özdeşleştirilmesi meseleyi daha da içinden çıkılamaz bir hâle getirmiştir. Olaylar yapıcı yöntemlerle kontrol altına alınabilecekken banliyölerdeki işsizliğin, kirliliğin ve bunların gençlere etkisinin göz ardı edilmesiyle beraber yaşanan gerginlik çatışmaya dönüşmüştür. Fransa’nın ayrılmaz bir parçası olan göçmenlere ve göç kökenli insanlara yönelik bazı siyasilerin ve emniyet güçlerinin yaklaşımları, kurumsal ayrımcılık sorununu da gündeme taşımıştır. Ülke çapında göçmenlere yönelik eğitim ve iş piyasasında fırsat eşitliğinin önündeki engellerin kaldırılması ve göçmen nüfusun yoğunlukla yaşadığı bölgelere daha fazla kamusal desteğin sağlanması sorunları aşmada önemli bir ihtiyaçtır.

Banliyö olayları göçmenler bağlamında birçok konuyu tartışmaya açsa da bugün geride bırakılan on yılı aşkın sürenin ardından banliyö sorununa ilişkin gerekli adımların yeteri kadar atılmadığını, 15-24 yaş grubundaki işsizlik oranının daha da arttığını ve Fransa siyasetinin daha da sağa kaydığını gözlemliyoruz. Birikmiş sorunların yapıcı bir şekilde çözülememesi gelecekte de kamu düzenini bozabilecek olayların yaşanmasına zemin hazırlamaktadır. Üstelik bu durum toplumsal güvensizlik ortamının oluşmasına ve kutuplaşmaya da sebebiyet vermektedir. Yaşanan bu acı hadiselerin ardından belki de bugün zihinleri meşgul etmesi gereken en önemli konu hiçbir suç işlememiş gençleri polisi görünce korkup kaçmaya iten nedenlerin sorgulanmasıdır.”

Yeneroğlu: “Alman kamuoyu ve güvenlik güçleri Türk toplumuna yönelik saldırılara ilgisiz.”

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Almanya’daki Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin (UETD) Gelsenkirchen şubesine düzenlenen saldırıya ilişkin yaptığı açıklamada, “Terör örgütlerinin Almanya’da neredeyse olağan hâle gelmiş bu gibi saldırıları Türk toplumunun güvenlik hissine büyük zarar vermektedir.” dedi. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:

“Almanya’da toplumun takdirini kazanmış, Avrupa’da 15 ülkede demokratik zeminde faal olan ve her defasında diyaloğu, toplumsal barışı ve uyumu vurgulayan bir kuruluşun bir sene içerisinde sekiz defa saldırıya uğramasının kamuoyunda infiale yol açmaması düşündürücüdür. Alman Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın takibinde olan yasaklı bir örgütün bu saldırıyı -üstelik ikinci kez- gerçekleştirebiliyor olması faillerle etkin bir şekilde mücadele edilmediğini, bilakis onların saldırılarını alenen gerçekleştirebildikleri uygun bir zeminin oluşturulduğunu göstermektedir.

Üç milyonu aşkın Türkiye kökenlinin yaşadığı Almanya’da bu elim saldırılar toplumsal uyuma ve birliktelik hissine büyük zarar vermektedir. Alman makamlarının ırkçı terör örgütü NSU davasındaki ihmalkârlık ve cezalandırma konusundaki gayretsizliklerinden doğan güvensizliği atlatamayan vatandaşlarımız artan saldırılardan endişe duymaktadır.

Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin terör saldırılarına hedef olma korkusu gölgesinde kültürlerini yaşamaya ve görüşlerini paylaşmaya çalışıyor olmaları, Almanya’da terörle mücadele konusundaki zafiyete işaret etmekte, toplumsal barış için tehlike çanlarının çaldığını gözler önüne sermektedir. Oysa uzun yıllardır içerisinde yaşadıkları ülkenin birer parçası olan insanlarımızın, bulundukları toplumda sivil toplum faaliyetlerini korkmadan sürdürmek istemelerinden daha doğal bir durum olamaz. Hemen hemen her gün tekrar eden bu vahşi saldırılar neticesinde ilgili makamları yeniden bu saldırılarla kararlı bir şekilde mücadele etmeye çağırıyorum. Bir kuruma mükerreren saldırabilecek kadar palazlanabilen şiddet yanlısı gruplara karşı Alman kamuoyu UETD’ye destek vermeli, böylece şiddete karşı açık ve kesin bir tavır almalıdır.”

Yeneroğlu: “Hollanda makamları ayrımcılıkla mücadele konusunda harekete geçmelidir.”

Hollanda’da yaşanan ayrımcılık olaylarıyla ilgili açıklamalarda bulunan TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “Hollanda’da yayımlanan bir rapor 2015 yılındaki ayrımcılığın 2014 yılına kıyasla iki kattan fazla arttığını göstermektedir. İlgili makamlar bu sorunu çözmeye yönelik adımları ivedilikle atmalıdır.” dedi. Yeneroğlu, açıklamasında şunları ifade etti:

“Hollanda’da ayrımcılıkla mücadele kurumlarının kayıtlarını, güvenlik güçlerine yapılan ihbarları, internet ve telefon şikâyetlerini derleyen polis, 2015 yılında ülkede yaşanan ayrımcılık olaylarına dair bir rapor hazırladı. Rapor ülkedeki Müslümanların 439 vakada dinleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını gösteriyor. Müslümanlara yönelik ayrımcılık olaylarındaki artış toplum için ciddi bir tehlike arz etmektedir. Ayrıca yine rapora göre Müslümanlar uğradıkları haksızlık ve ayrımcılık karşısında ilgili kurumlara ihbarda bulunmayı tercih etmemektedir. Bu durum Hollandalı Müslümanların devlet makamlarına olan güveninin azaldığının göstergesidir.

Hollanda makamları hem ayrımcılıkla mücadele hem de ülkedeki azınlığın hasar gören güvenini tamir etmek konusunda harekete geçmelidir. İslam düşmanlığı ile daha etkin ve kararlı mücadelenin yanında Müslümanların ayrımcılığa uğramaları durumunda polise ihbarda bulunması da desteklenmelidir.”

Fransa’da Ayaklar Altına Alınan İnsanlık Onuru

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Fransa’nın bazı sahil şehirlerinde laiklik ve terör olayları gerekçe gösterilerek alınan burkini yasağını sert bir dilde eleştirdi. Yasak nedeniyle zabıtaların sahildeki Müslüman kadınların burkini mayolarını çıkartması taleplerini insan onurunu zedeleyici bir eylem olarak niteleyen Yeneroğlu, “Fransa’yı bu onur kırıcı yasak ile yüzleşmeye ve sorumlu siyasi aktörleri de siyaset arenasında gerekli söylemleri geliştirmeye davet ediyorum” dedi. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:

“Fransa’nın bazı sahil şehirlerinde laiklik ve terör saldırıları gerekçe gösterilerek insan onuruna ve hukuka aykırı bir şekilde Müslüman kadınların burkini mayoları yasaklandı. Fransa’nın turistik kenti Nice sahillerinde, son haftalarda yaşanan gelişmeler esefle takip ettiğimiz tesettür mayo tartışmalarını oldukça çirkin bir boyuta taşımıştır. İnsan hakları söyleminin merkezinde olan Fransa’da, başörtülü kadınların toplum içinde ve üstelik güvenlik güçleri eliyle bu şekilde aşağılanması, hayret verici bir gelişmedir. Müslüman kadının tesettür mayosunun kolluk kuvvetleri tarafından çıkartılmaya zorlanmasına ilişkin görüntü, geçmişte dünya kamuoyunda yer alan insan hak ve onurunu zedeleyici, vicdanı yaralayıcı fotoğraf karelerine eklenmiştir.
İnsan onurunu ayaklar altına alan bu uygulamanın terörle mücadele kılıfıyla sunulması ise İslam’a ve bu dine mensup olanlara yapılmış en büyük hakarettir. Mensup oldukları dine göre giyinmeyi tercih eden kadınlar, çok çirkin, çarpık ve kirli bir varsayım üzerinden terörist muamelesi görmektedir. Bu varsayımı hukuki bir temele oturtmak ise daha da endişe vericidir. Söz konusu uygulama Müslümanları ötekileştiren ve daha da kötüsü aşırı gruplara hizmet eden bir uygulamadır. Unutulmamalıdır ki hain terör odakları, bu gibi olayları “fırsat” saymaktadır. Kıyafet üzerinden kadınları aşağılayan ve onlara cezai yaptırımlar getiren bu uygulama derhal son bulmalıdır.

Başta İnsan Hakları Kuruluşları olmak üzere Fransa’daki sivil toplum kuruluşlarına, sözkonusu yasağa ilişkin gerekli toplumsal duyarlılığın oluşturulması için büyük rol düşmektedir. Bu çerçevede Fransız STK’ları hukuki ve siyasi alanda mücadele başlatarak bu onur kırıcı soruna çözüm üretilmesine yardımcı olmalıdır. Ancak maalesef ki bu görevi üstlenen kuruluşların da bazı siyasiler ve medya organları tarafından radikal grupların temsilcileri olarak sunulduğuna şahitlik ediyoruz. Bu kapsamda başlatılan hukuk mücadelesinin öncüsü Fransa’da İslamofobiye Karşı Ortak Girişim’in (Collectif Contre l’İslamophobie en France) hakkında çıkarılan asılsız haberlerle baskı altına alınma çabası da kabul edilemez. Kadınların hak ve özgürlüğü için meşru yoldan mücadele eden bir oluşumun, bu şekilde itibarsızlaştırılmaya çalışılmasını kınıyorum.

Yaklaşık bir aydır devam eden yersiz uygulama karşısında sergilenen bu kayıtsızlık halinin giderilmesi elzemdir. Fransa’yı terörle mücadele ve laiklik kisvesiyle temellendirilen bu onur kırıcı yasak ile yüzleşmeye ve sorumlu siyasi aktörleri de siyaset arenasında gerekli söylemleri geliştirmeye davet ediyorum.”