29 Mayıs 1993 tarihinde vuku bulan ve Genç ailesinden 5 kişinin hayatını kaybettiği Solingen faciasını, “26 yıl sonra bugün de ırkçılık, Almanya’nın en önemli gündem maddelerindendir. Irkçılığa karşı çok boyutlu mücadeleyle, göçmenlerin hayatın her alanına engelsiz katılabilmeleri sağlanabilir. Özellikle Solingen ve Mölln facialarından ders çıkartılarak kurumsal ırkçılıkla mücadele edilseydi, NSU cinayetleri engellenebilecekti.” sözleriyle anan AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu şunları kaydetti:
“29 Mayıs 1993 tarihinde Genç ailesinin evi ırkçı kundaklama sonucu alev almış, yangında Gürsün İnce (28), Hatice Genç (19), Gülistan Öztürk (12), Hülya Genç (9) ve Saime Genç (5) hayatını kaybetmişti. Olay, Almanya için ırkçı zihniyetin sebep olabileceği faciayı gösteren bir dönüm noktasıydı. O gün de yükselen ırkçılığa karşı kapsamlı bir mücadelenin yapılması gerekliliği ortadaydı. Ancak Solingen’den 18 yıl sonra ülke bir başka felaketin kendini izhar etmesiyle sarsıldı. 2000-2006 yılları arasında sekiz Türk ve bir Yunan vatandaşı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) isimli ırkçı terör örgütünün cinayetine kurban gitmişti. Fakat emniyet ve istihbarat birimleri, ırkçı motivasyonlu cinayetlerin üzerine gitmemiş, açık belirtileri göz ardı etmişti. Bilinen son cinayetten beş yıl sonra örgüt kendini 2011 yılında açığa çıkarmıştı. Solingen ve Mölln facialarından ders çıkartılarak kurumsal ırkçılıkla mücadele edilseydi, NSU cinayetleri engellenebilecekti.
Irkçılık, bugün de Almanya’nın en önemli gündem maddelerindendir. Hatta 90’lı yıllara kıyasla daha da güç kazanmıştır. O yıllarda siyasetçiler tarafından söylenmesi mümkün olmayan sözler bugün ırkçı ‘Almanya için Alternatif Partisi’nin parti programının temel taşlarıdır. Yüzde 13’lük halk desteğiyle mecliste bulunan bu parti, kültürel ve dini farklılıklar üzerinden yaptığı ötekileştirmeyle düşmanlığı körüklemektedir. Parti programında yer alan ‘Müslümanların sayısının artması devlet, toplum ve değerler düzenimiz için bir tehdittir’, ‘İslami kuruluşlara kamu tüzel kişiliği verilmemelidir’ ve ‘Egemenlik sembolü olan minareleri kabul etmiyoruz’ gibi söylemlerle Müslümanlara karşı klişeler beslenmektedir. Bu zihniyetin zehirlediği bir ortamda Müslümanların günlük hayatı doğrudan etkilenmektedir.
Almanya’nın en önemli gerçeği bir göç ülkesi olmasıdır. Zira ülkede yaşayan her dört kişiden biri göçmen kökenlidir. Ülkenin geleceğini, bu toplumsal gerçekliği ve anayasal çoğulculuğu destekleyecek yasama, yürütme ve yargı uygulamaları belirleyecektir. Irkçılık, İslam düşmanlığı ve antisemitizm ile çok boyutlu mücadele, sadece göçmenlerin hayatın her alanına engelsiz katılabilmesini değil, aynı zamanda çoğulcu toplum düzeninin korunmasını da sağlayacaktır.”