“Şehir Üniversitesi’nin Haksız Yere Kapatılmasından Doğan Mağduriyetler Devam Ediyor.”
Şehir Üniversitesi’nin haksız yere kapatılmasının üzerinden tam 2 yıl geçmiştir. Şehir Üniversitesi’nin Cumhurbaşkanı kararı ile kapatılması ve kapatılmasından sonraki süreç, kamu yararıyla değil siyasi saik ve kinle hareket edildiğini ortaya koymaktadır. Üniversitenin faaliyetlerine son verildikten sonra yurtdışından gelen öğrencilerin birçoğunun Türkiye’de öğrenimini devam ettirememesi, Türk vatandaşı öğrencilerin ise nakledildikleri üniversitede uyum sorunları yaşamaları, üniversitenin çalışanlarına ise aradan geçen 2 yıla rağmen yasal alacaklarının ödenmemesi ülkemizin nasıl bir birikiminin heba edildiğini ve ilgililerinin mağduriyetlerinin devam ettiğini göstermektedir.
Şehir Üniversitesi başarılı bir şekilde faaliyet yürüttüğü hâlde, siyasi iktidarın hızla otoriterleştiği bir dönemde, kurucu vakfı olan Bilim ve Sanat Vakfı’nın eski Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu ile hâlen devam ettiği varsayılan ilişkisi nedeniyle iktidarın radarına girmiş durumdaydı. Üniversite, ücretli öğrenci oranını artırmış ve Halkbank’a olan kredi borçlarını ödeyebilecek durumdayken, Halkbank daha önce kabul ettiği teminatları artık kabul etmemiş ve kredi borçlarının yapılandırılması taleplerini de reddetmiştir. Hâlbuki iktidarın kendine yakın iş adamlarının kamu bankalarına olan borçları karşısında ise nasıl farklı bir tavır sergilediği hepimizin malumudur. Üniversitenin kredi borcu nedeniyle temerrüde düşürülmesi üzerine Halkbank’ın talebiyle üniversitenin hesaplarına haciz tatbik edilmiştir. Kısa bir süre sonra 20 Aralık 2019’da YÖK kararı ile üniversiteye kayyum atanmış, 17 Nisan 2020 tarihinde ise Yükseköğretim Kanunu’nda yapılan değişiklik ile Şehir Üniversitesi’nin kapatılmasının altyapısını kurmak üzere, kanun yapım tekniğine ve kamu yararına aykırı olarak kanun değişiklikleri yapılmıştır. Son olarak 30 Haziran 2020 tarihinde gece yarısı Cumhurbaşkanı kararı ile Şehir Üniversitesi’nin faaliyetlerine kesin olarak son verilmiştir.
Kamu yararı ile değil siyasi husumet ile hareket ederek bir üniversiteyi baskıyla adım adım kapatmaya götürmek hem TBMM’nin hem de Cumhurbaşkanı’nın işlemlerini sakatlamıştır. Öte yandan kredi borçlarının yapılandırılmasını kabul etseydi alacağını tahsil edecek olan Halkbank, okulun kapatılması ve okul arazilerinin bir başka üniversiteye devredilmesi ile birlikte büyük ölçüde alacağından olmuştur. Bunu öngörebilecek olan Halkbank’ın basiretli bir tüccar gibi değil siyasi iktidarın uzantısı olarak hareket ettiği açıktır. Ortaya çıkan kamu zararı mutlaka soruşturma konusu yapılmalıdır ve yapılacaktır.
Tüm bu süreçte ise diğer üniversiteye nakledilen öğrenciler uyum sorunları yaşamış, bu üniversitenin kimi hocaları tarafından ayrımcılığa uğramış, yabancı öğrencilerin bir kısmı Türkiye’den ayrılmak durumunda kalmış ve Şehir Üniversitesi çalışanları ise aradan geçen 2 yıla rağmen yasal haklarını alamamışlardır. Mağduriyetler devam etmektedir.
Milli Şair Mehmet Akif Ersoy’un şu sözü Şehir Üniversitesi için de ne kadar anlamlıdır:
“Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen,
İki kazma kürek, iki de ırgat gerek.
Ancak, hadi gel yapalım şunu geri desen,
Bir Sinan, bir de Süleyman gerek.”