Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, Türkiye temasları çerçevesinde 13.4.2016 tarihinde İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu ziyaret ederek Komisyon Başkanı Sn. Mustafa Yeneroğlu ile görüşmüştür. Görüşmede Sn. Yeneroğlu Güneydoğu’da süren operasyonlar bağlamında güvenlik ve insan hakları, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, insan hakları kurumsallaşması ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu çalışmalarına değinerek Sayın Muiznieks’e bilgi vermiştir.

Sn. Muiznieks Türkiye’deki temasları sonrasında bir açıklamada bulunmuş ve ülkemizin terörizmle mücadelesinin insan haklarını sekteye uğrattığını, ifade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığına ilişkin kaygılarının bulunduğunu ifade etmiştir.

Bununla birlikte görüşmede de kendisine iletildiği şekliyle vurgulamak gerekir ki Türkiye uzun yıllardır terörle kararlılıkla mücadele eden bir ülkedir. Son yıllarda komşu ülkelerdeki ihtilafların sınır aşan etkileriyle ülkemize yönelen terör tehdidi artmıştır. Ülkemiz PKK, DEAŞ ve DHKP-C gibi çok sayıda terör örgütünün kanlı eylemleriyle aynı anda mücadele etmektedir. Bunun güçlüğünün teslim edilmesi gerekir.

Vatandaşlarını korumak, güvenlik ortamını ve kamu düzenini muhafaza etmek, bir devletin en temel sorumluluğudur. Terörle mücadelede özgürlük-güvenlik dengesinin sağlanması için azami özen gösterilmektedir. Bunun en büyük göstergesi ise operasyonların süresinin uzunluğudur.

Diğer taraftan askeri operasyonların ve sokağa çıkma yasaklarının olduğu bir yerde insan hakları ihlallerinin olması kaçınılmaz olsa da operasyonların temel maksadının vatandaşlarımızın temel insan haklarını bütünüyle kullanabilmeleri için güvenliğin biran evvel tesis edilmesi olduğu unutulmamalıdır.

Bölgede tüm tedbirler yasal çerçevede alınmaktadır. Bilindiği gibi Güneydoğu’da sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde sözkonusu yasağın kaldırılması ve yaralılara acil sağlık yardımının sağlanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) ihtiyati tedbir talepli başvurular yapılmıştır. AİHM, bu başvurularda başvuranları öncelikle iç hukuk yollarını tüketmeye ve özellikle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yönlendirmiştir. Böylece AİHM, Türkiye’nin terörle mücadelede insan haklarını korumak bakımından ulusal düzeyde etkili tedbirler aldığını teyit etmiştir.

Yine, bölgeden sağlıklı bilgi akışının olmaması yaşananların terör örgütünce propaganda amaçlı kullanmasına sebebiyet vermektedir. Özellikle Avrupa kamuoyunda bunun sıklıkla kullanıldığı hatırlanmalıdır. Bu nedenle olayların nesnel bir şekilde araştırılması ve aktarılması ehemmiyet kazanmaktadır. Öte yandan Avrupa ülkelerince terör örgütüne yapılan yardımlar düşünüldüğünde Türkiye’nin bugün güvenlik anlamında geldiği noktada Batı Avrupa ülkelerinin de sorumluluğu bulunmakta olup bu ülkelerin de kendilerine düşeni yapması gerektiği bir kez daha ifade edilmelidir.

Sn Muiznieks’in açıklamasında kaygılarını ilettiği ifade ve basın özgürlüğüne ilişkin ise, ifade özgürlüğünün Anayasamız ve diğer ilgili mevzuatla güvence altında bulunan temel hak ve özgürlükler arasında yer aldığını hatırlamak gerekir. Ülkemizde özgürce yayın yapan çok sayıda televizyon ve radyo kuruluşu bulunmaktadır. Ayrıca, vatandaşlarımızın Türkçe dışında günlük yaşamlarında kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapma izni olan toplam 39 yayın kuruluşu vardır.

Bununla birlikte, özgürlüklerin icrası sırasında başkalarının haklarına saygı duyulmaması, kamu düzenine ve belirli kanunlarla getirilen sınırlara uyulmaması halinde, uluslararası standartlar gözetilerek, adli merciler tarafından hukuk kanalları işletilebilmektedir. Bu nedenle açılan davalar da, keza hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olarak ve bağımsız yargı tarafından görülmektedir.

Yine “tutuklu gazeteciler” olarak atıfta bulunulan kişilerin tutukluluk durumlarının gazetecilik faaliyetleri ile ilişkisi bulunmadığı unutulmamalıdır. Ayrıca ulusal hukuk sistemimiz içinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı da dahil olmak üzere tüm yasal başvuru yolları açık ve işler durumdadır.

Sn. Muiznieks’in açıklamasında yer verdiği “Barış için Akademisyenler İnisiyatifi” tarafından yayımlanan bildiri ve açılan soruşturmalar kapsamında da belirtmek gerekir ki sözkonusu bildiri, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu hükümleri bakımından suç unsuru teşkil eden ögeler barındırmaktadır. İlgili savcılıklar bu çerçevede soruşturma başlatmışlardır. Devam eden soruşturmaların anayasal teminat altında bulunan akademik özgürlükler ile ilgisi bulunmamaktadır.

Son olarak ülkemizde insan haklarının korunması için kurumsallaşma çalışmalarında da oldukça önemli mesafeler katedilmiştir. Bu kapsamda geçtiğimiz günlerde kurulan Kişisel Verileri Koruma Kurumu ile Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nu ve TBMM Genel Kurulunda görüşülecek olan Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulmasına Dair Kanun Tasarısını vurgulamak gerekmektedir. Yeni kurumsallaşma ile insan hakları ihlallerini bağımsız olarak inceleyecek ve gereken yaptırımlara bağlayacak çoğulcu birimler inşa edilmesi hedeflenmiştir.

Connect with Me: