Avrupa’daki Türkiye’li seçmen 7 Haziran’da yapılacak genel seçimler için oy verme işlemine başladı. Şu ana kadar yaklaşık 482 bin kişinin oy kullandığı söyleniyor… AKP Milletvekili adayı, Sayın Mustafa Yenereoğlu ise Twitter hesabından ‘575 bin katılıma yaklaştık’ ifadesini kullanmış. ‘Avrupa’daki 2 milyon 800 bin seçmenden, taş çatlasa 500 bini oy kullanır’ diyen bendenizin yanılma ihtimali büyük olacak gibi ama bu elbette sevindirici.

Bugün köşemde Avrupalı adaylardan AK Parti Milletvekili adayı Mustafa Yenereoğlu ile yaptığım söyleşi var.

Kendisi hakkında çok söze gerek yok; zira, Avrupalı adaylardan Ozan Ceyhun’un adını duyduğunda burnundan soluyan Avrupalı Türk, Mustafa Yeneroğlu adı geçtiğinde son derece saygılı-sevgi dolu ve umutlu.

Hiç uzatmadan, söyleşiyi olduğu gibi yayınlıyorum. Buyurun…

Mustafa Yeneroğlu kimdir?

1975 yılında Bayburt’ta doğdum. 1976 yılında ailemin Almanya’ya göç etmesi dolayısıyla 1 yaşımda Almanya’nın Köln kentine geldim ve o zamandan beri Köln’de yaşıyorum. İlk, ortaokul ve lise eğitimimi Almanya’da bitirdim. 2000 yılında Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Ayrıca fark dersleri vererek 2007 yılında da 9 Eylül Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Evli ve üç çocuk babasıyım. 1987 yılından beri çeşitli sivil toplum çalışmalarının içerisinde çeşitli kademelerde yer almış bulunmaktayım. En son ise İslam Toplumu Millî Görüş Teşkilatlarının Genel Sekreterlik görevini yürüttüm.

Sık sık Avrupa’daki Türk diasporasından söz ediyor, “Gurbetçi kavramının altında hafife alma yatar” diyorsunuz. Şunu mu anlamalıyız: “Gurbetçi yerine, Türk diasporası?”

Gurbetçi kavramı, Türkiye’den bakış üzerine inşa edilmiş bir kavram. Bu kullanım yurt dışında yaşayan, yarısından fazlası yaşadıkları ülkelerde doğmuş ve o ülkelerin asli unsurları hâline gelmiş olan, günümüzde artık dördüncü nesilden gençleri de içine alan dinamik ve heterojen bir grubu ifade etmiyor. Bu kavram daha ziyade sezonluk işçileri çağrıştırıyor. “Gurbetçi” kelimesinde yurt dışındaki vatandaşlarımızın kendilerini sadece “anavatana özlem” üzerinden tanımladıklarına dair yanlış bir ön kabul var ve bu ön kabul, yurt dışındaki vatandaşlarımızın kronikleşmiş sorunlarını gün yüzüne çıkartmaya matuf bir yaklaşımı mümkün kılmıyor.

Bilakis sanki yurt dışındaki vatandaşlarımızın yegâne sorunu Türkiye’den uzakta yaşamaları ya da “doğdukları topraklara” hasret duymalarıymış gibi bir algı var. Bu yaklaşım, onları içinde bulundukları ülkelerde güçlendirebilecek ve destekleyecek bir yaklaşım değil.

Öte yandan yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın birçoğu için “göçmen” kavramı da doğru değil, zira bugün bilhassa Batı Avrupa’da yaşayan insanlarımız, 1960’lı yıllarda işçi göçüyle gitmiş olan büyüklerimizin torunları ya da torunlarının çocukları; yani üçüncü ve dördüncü neslin bir “göç” tecrübesi yok. Dedelerinden daha farklı bir sosyalizasyona, anavatan Türkiye ile ve içinde yaşadıkları ülkelerle daha farklı ilişkilere sahipler. Birçoğu “Ya orası, ya burası” yerine, “hem orası, hem burası” şeklinde çoğul bir aidiyeti benimsiyorlar. Birçoğu ulusaşırı bağlara sahip, çift dilli ve böylelikle her iki ülke için de müthiş bir zenginlik arz ediyorlar.

Tüm bu sosyal, hukuki ve duygusal çerçeveyi “gurbetçi” kavramı elbette karşılamıyor, tam aksine Türkiye’den diasporaya yaklaşımdaki hatalara dikkat çekiyor. Öte yandan bir topluluğa diaspora diyebilmemiz için bazı şartların yerine getirilmesi gerekir. Yaşadıkları ülkelerdeki çoğunluk toplumundan farklı bir kültürel/dinî kimliğe sahip olmaları, örgütlenmeleri ve anavatanla canlı ilişkilerin kurulması gibi etkenler söz konusu. Bu etmenlerin hepsi “gurbetçi” denilen insanlarda mevcut: Farklı bir kültürel, dinî, mezhepsel kimlikleri var ve birçoğu bu kimliğe sahip çıkıyor. Ciddi bir örgütlenme söz konusu ve anavatanla canlı ilişkileri var. Dolayısıyla Batı Avrupa başta olmak üzere bu özellikleri gösteren insanlarımızı, bu kavram her ne kadar farklı olumsuz çağrışımlara sahip olsa da- modern diaspora tabirinin içerisinde tanımlayabiliriz.

Burada esasen kavramın kendisi ya da hangi kavramı kullandığınızdan ziyade, diasporaya bakışın bir bütün olarak değişmesi ihtiyacı kendisini gösteriyor. Bu konuda Türkiye’de bir farkındalığın oluşması gerek. Diasporaya yönelik etkin uygulamaların öncüsü olacak olan da bu farkındalığın ve değişen yaklaşımın kendisi.

DEVAMINI OKUYUN…

Connect with Me: