9 Haziran 2017’de Van Gevaş İlçe Emniyet Müdürlüğü binasına alçak bir terör saldırısı düzenlenmiştir. Allah’a çok şükür ki, emniyet personelimize herhangi bir zarar gelmemiş, can kaybı yaşanmamıştır. Saldırının ardından 3 terör zanlısı güvenlik güçlerimizce ele geçirilmiştir.

Ben de sosyal medyada söz konusu Emniyet Müdürlüğümüzde gerçekleştiği iddia edilen olaylarla ilgili TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olarak bir inceleme talep ettim. Bu talebin ardından sosyal medyada şahsıma yönelik, -bir kısmı organize edilmiş- hakaretler üzerine bu incelemenin, teröre karşı yürüttüğümüz kararlı mücadele açısından ne anlama geldiğini belirtmek amacıyla bazı şeyleri açıklamayı elzem görüyorum:

Mesleğine henüz yeni atılmış, hayatının baharında genç bir öğretmeni teröre kurban verişimiz ve yitirdiğimiz yiğit askerlerimiz, milletimizin canına kasteden terör örgütüne karşı senelerdir taşıdığımız haklı öfkeyi, canımızın yanma derecesiyle doğru orantılı olarak büyüttü. Bu öfkeye eşlik eden en yalın gerçek şudur: Terörle mücadeleyi en sert ve kararlı bir şekilde sürdürmek, terör kurbanlarının acılı ailelerine ve milletimize karşı taşıdığımız büyük bir borçtur. Bunun da ötesinde terörle mücadele, bir devletin kuvvet tekelinin idamesi için asgari şarttır. Terörün kökünü kazıma ve vatandaşlarımızın güvenliğini sağlama hakkımız sorgulanamaz, zayıflatılamaz, bu hakkın altı oyulamaz. Terörle mücadele, devletimizin varlığının korunması ve vatandaşlarımızın güvenliğini sağlama görevini yerine getirebilmemiz için en temel sorumluluğumuzdur.

Bugün Avrupa ülkelerinin herhangi bir yerinde, Türkiye’deki terör saldırılarının değil onda biri, binde biri gerçekleşseydi, ne denli sert ve insan haklarını kısıtlayıcı önlemler alınacağını, İngiltere örneğinde ve 70’li yılların Almanya’sında görüyoruz. Avrupa ülkelerinin en küçük terör potansiyeline karşı bile insan haklarını nasıl askıya aldığını, polisin orantısız gücünü nasıl artırdığını ise Fransa örneğinde son bir buçuk senedir gözlemliyoruz. Bu ülkelerde terörle mücadeleyi destekleyip, söz konusu Türkiye’nin haklı mücadelesi olduğunda ise terörü bitirecek adımları eleştiren aktörleri de çok yakından tanıyoruz.

Öte yandan hatırlamamız gereken bir nokta var: “İşkenceye sıfır tolerans” asla ve asla, milletimizin canına kasteden, on yıllardır vatanımızın bağrında yaralar açmış bir terör örgütünün mensuplarına “acımak” anlamına gelmez. Bilakis hangi bağlamda olursa olsun işkenceye, intikama ya da linçe karşı etkili duruşumuz, terörle mücadelemizin önemli bir parçasıdır. Yine terör zanlılarına yönelik güvenlik güçlerimizin müdahalelerinin, FETÖ ve PKK gibi terör örgütleri tarafından Türkiye’deki terörle mücadeleyi zayıflatmak ve itibarsızlaştırmak adına kullanılabildiğini de görmek zorundayız.

Dünyanın neresinde olursa olsun, teröristlere verilecek cevap hukukun en sert yaptırımlarıdır. Hukukumuz teröristleri en sert şekilde cezalandıracak araçlara hâlihazırda zaten sahiptir. Devletimiz, kurumlarımız, yargımız üzerine düşeni yapmaktadır. Terörle mücadele, hukukun tabii bir gereğidir ve en ufak bir tereddüt olmaksızın sürdürülmektedir.

Türkiye’ye yönelik algı operasyonlarının en temel parçasının, “Türkiye’de işkence olağanlaştı.” şeklindeki mesnetsiz iddialar olduğunu gözlemliyoruz. Bu iddialarla mücadele, terörle mücadele eden kahramanlarımızın da üzerimizdeki hakkı gereği en temel görevlerimiz arasında yer almaktadır. Van Gevaş’taki iddialara yönelik soruşturma talebi de, bu olayın istismar edilmesine mahal bırakmayacak şekilde aydınlatılmasına yöneliktir. Bu süreçte polis ve emniyet güçlerimize ve onların itibarına sahip çıkılması hedeflenmektedir.

Vatanımızın birliğine ve milletimizin canına kasteden terör örgütlerine karşı, Türkiye’nin terörle mücadelesini itibarsızlaştırmaya çalışan aktörlerle uluslararası düzlemde en fazla mücadele edenlerden biriyim. Türkiye’nin haklı mücadelesini zayıflatmaya çalışanlara karşı sert duruşumun en büyük besleyicisi, her ziyaretimde ellerini öpmekten şeref duyup, aziz vatanımıza feda ettikleri yakınlarının ardından döktükleri gözyaşlarına ortak olduğum şehit ve gazi ailelerimize karşı taşıdığım vicdan borcudur. Şehitlerimizin ve vatanımızı korumak adına ölümle burun buruna gelen şerefli güvenlik güçlerimizin şanlı mücadelesini sözde hafife aldığım yönündeki hadsiz iddialar beni yaralamıyor. Çünkü bu kasti iddiaların mesnetsizliği ortadadır. Beni asıl yaralayacak olan, bu asılsız algının şehit ailelerimizin gönül dünyasında yara açma ihtimalidir. Bu açıklamanın asıl nedeni de, kahraman şehitlerimizin yakınlarının zihninde böyle bir algı oluşturmasına yönelik en ufak ihtimali bertaraf etmektir.

Kamuoyuna saygıyla arz ederim.

Mustafa Yeneroğlu
İstanbul Milletvekili
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı

Connect with Me: