Türkiye-Almanya arasında gerçekleştirilen işgücü anlaşmasının 57. yılı sebebiyle açıklama yapan AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “Almanya toplumunda eğitimden iş hayatına, siyasetten sivil topluma birçok alanda hayatın içinde yer alan insanlarımız her iki ülke için kuşkusuz büyük bir potansiyel teşkil etmektedir.” dedi. Yeneroğlu açıklamasını şöyle sürdürdü:
“30 Ekim 1961 yılında Türkiye ve Almanya arasında imzalanan işgücü anlaşmasının ardından geçen 57 yıllık zaman içinde değişen koşullar ve dönüşen şartlar, bugün ulus ötesi ağların ortaya çıkmasına ve çoklu kimliklerin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Almanya ve Türkiye arasında gelişen bu yeni unsurlar bir yandan iki ülke arasındaki güçlü bağa işaret ederken, diğer yandan yeni tanımlamaların zorunluluğuna da dikkat çekmektedir. 60 yıla yakın süredir toplumsal hayatın her alanında Almanya’ya değer katan insanlarımız bugün artık ‘misafir işçi’ değil, aksine Almanya’nın ayrılmaz bir parçası konumundadır.
Almanya’da yaşayan ve nüfusu 3 milyonu aşan Türk diasporası ülkenin en büyük göçmen topluluğunu oluşturmaktadır. Alman vatandaşı olan yaklaşık 1,5 milyon insanımızın yüzde 36’sı çifte vatandaşlık hakkına sahiptir. Son yapılan araştırmalar özellikle genç nesilde Almanya’ya aidiyet duygusunun yüksek olduğunu göstermektedir. Bu veriler Almanya’da yaşayan Türklerin uyum konusunda üzerlerine düşen görevi yerine getirdiğinin kanıtı niteliğindedir. Sosyal ve kültürel hayata çok yönlü katkı sağlayan Türk diasporası, eğitimden sanata, siyasetten ekonomiye hemen her alanda başarılı uyum örneği göstermektedir. Ülke genelinde yaklaşık 100 bin girişimci Alman ekonomisine 50 milyar avro ciro sağlamakta ve 500 bin kişiye istihdam imkânı sunmaktadır. Aynı zamanda Bavyera ve Hessen eyalet seçimlerinde olduğu gibi siyasette de her geçen gün daha nitelikli ve aktif çalışmalar yürüten insanlarımız bugün her iki ülke için kuşkusuz büyük bir potansiyel teşkil etmektedir.
Ne var ki; son yıllarda Almanya’da yükselen aşırı sağcı ve İslam düşmanı eğilimler, Alman devletini büyük bir sınavla karşı karşıya bıraktığı gibi oradaki vatandaşlarımızın günlük hayatlarını da olumsuz yönde etkilemektedir. 8 insanımızın ölümüne sebep olan ırkçı terör örgütü NSU’nun, kurbanların ailelerinde açtığı yaralar daha kapanmamışken, yıllarca emniyet ve istihbarat teşkilatlarının adeta seyrettiği ve hedef saptırdığı sürecin, olayın birçok boyutu aydınlatılmadan geçtiğimiz Temmuz ayında faillere verilen yetersiz hapis cezalarıyla sonuçlandırılmaya çalışılması, toplumsal huzur ve güven ortamının sağlanması açısından bir hayal kırıklığına yol açmıştır. Kurumsal ırkçılığın ve İslam düşmanı yaklaşımların her geçen gün daha görünür olduğu bir ortamda, Alman devletine ve toplumun her kesimine ayrımcılıkla mücadele noktasında çok büyük görevler düşmektedir. Yine geçtiğimiz Temmuz ayında başarılı futbolcumuz Mesut Özil’in özellikle medya aracılığıyla maruz kaldığı ırkçı ve ayrımcı saldırılar sonrasında Alman Milli Takımı’ndan ayrılmasıyla sonuçlanan süreç, daha kat edilmesi gereken uzun bir yolun var olduğunu gösterdi.
Yaşamını Almanya’da sürdüren Türk toplumunun şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da toplumsal uyum için gerekli olan eşit katılım hakkını talep etmeye devam etmesi mühimdir. Özellikle genç nesillerin eğitimine çok daha fazla önem verilmeli, siyasal katılım noktasında daha çok çaba sarf edilmelidir. Ana dilimiz Türkçe, Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın ortak değeri ve ana vatanla olan bağlarının teminatı olduğu unutulmamalıdır. Öte yandan son dönemde ikili ilişkilerin normalleşmesi noktasında atılan adımlar, özellikle Almanya’da yaşayan Türk toplumu açısından büyük önem arz etmektedir. Bu olumlu gelişmenin her iki ülke için de ortak bir potansiyel olan Türk diasporasına katkı sunmasını temenni ediyorum.
Yarım asrı geçen göç tarihinde, kolaylıkların yanında zorlukları da cesurca göğüsleyen ve her iki ülke için zenginlik olan tüm insanlarımıza şükranlarımı sunuyorum.”