Büyük bir üzüntü ile vefat haberini aldığım Almanya eski İçişleri Bakanı değerli Köln’lü hemşehrim Gerhart Baum’un anısına…
Çok genç yaşımdan beri Gerhart Baum’u takip etmemin nedeni, hayatımın büyük bölümünün geçtiği ve yurt edindiğim Köln’e ben doğmadan çeyrek asır önce, 1950 yılında 18 yaşında yerleşmiş olması ve dolayısıyla hemşehrim olması veya mezun olduğum Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden benden 43 yıl önce mezun olmuş olması değildi.
Asıl nedeni; Almanya’da eşit yurttaşlık mücadelesi veren azınlık ve öteki gruplar için yaşamsal bir öneme haiz olan özgürlükçü demokratik temel düzenin yılmaz savunucusu olarak o dönemde benim gibi gençlere güven ve cesaret verenlerin başında Gerhard Baum gibi insanların gelmesiydi.
Baum gerçekten farklı bir insandı; hayatını insan onuruna yaraşır bir toplumsal düzenin varlığına adamıştı. Özgürlükçü demokrasiyi büyük bir içtenlikle savunuyordu. Elindeki makamları elinin tersiyle itmek pahasına savunduğu yurttaş hakları benim gibi azınlık Türk Müslüman toplumun haklarını savunan ve eşit vatandaşlık mücadelesi verenler için de büyük bir motivasyon kaynağı olmuştu.
‘Baum’, Almanca’da aynı zamanda ‘ağaç’ anlamına geliyor. Soyadından da esinlenerek ‘İnsan Hakları Ağacı/Çınarı’ yanında ‘Özgürlük Abidesi’ olarak da tanımlanıyordu.
İkinci dünya savaşının korkunç yıkımı ve Baum’un da yaşadığı büyük acıların üzerine inşa edilmiş ve yarım asrı aşkın Almanya’nın sınırlarının da çok ötesine geçen insan hakları ve özgürlük mücadelesi içinde derin bir bilgelikle yoğrulmuş, 92 yıllık ömrünün sonuna kadar adeta 20’li yaşların heyecanı ve yılmazlığı ile tüm hayatını kuşatan bir yaşam felsefesiyle toplumu ikaz etmeyi sürdürüyordu.
Baum bir savaş çocuğuydu. On iki yaşındayken 13 Şubat’ı 14 Şubat 1945’e bağlayan ve Dresden’in adeta yerle bir edilmesiyle sonuçlanan bombardımanından sağ kurtulmuştu. Annesi ve iki ikiz kız kardeşiyle birlikte yıkılmış Almanya içinde mülteci olmuş, güneyde Bavyera‘da bir kasabada kendine sığınak bulmuştu. Dedesini birinci dünya savaşında, babasını da ikinci dünya savaşında kaybeden Baum’u sonraki siyasi mücadeleye yönelten de, doğduğu 1932 yılından bu yana milyonlarca insanın anlamsız bir şekilde vahşice öldürülmesi ve ‘Diktatörlük: Bir daha asla!’ uyarısıydı.
Bu sebeple Baum son kitabında da, ‘İnsan onuru ve barışı koruma üzerine kurulu dünya düzenini dişimizle tırnağımızla savunalım. Çünkü tehlikede olan budur.’ çağrısı yapıyor ve barışçıl bir dünya düzeninin temeli olarak tanımladığı insan haklarının önemini vurguluyordu. Kötülüğün üstesinden iyilikle gelinebileceğine inanıyordu. Son yıllarda bile toplumu ikaz etmek maksadıyla görüşlerini kamuoyu ile paylaştı, bazısı Türkçe’ye de tercüme edilen birkaç kitap yayınladı.
Elbette ayrıştığımız bazı konular da vardı.
İlkbaharda Köln’de tekrar buluşup bir kahve eşliğinde sohbet edecektik. Nasip olmadı. Almanya en fazla ihtiyacı olduğu bu zamanlarda adeta nesli tükenen ulu bir çınarını, yaşayan bir ikazı kaybetti.
Hatırasının güçlü bir biçimde yaşatılmasını dilerim.
Her zaman derin saygı ve minnetle hatırlayacağım.