Öncelikle şunu belirteyim: Anayasa Mahkemesi’nin Tayfun Kahraman incelemesinde hak odaklı karar, adil yargılanma rejimin temel politikalar politikası aslında hukuken zaten beklenmesi gereken, yani bir nevi “malumun ilamı” niteliğinde bir sonuçtur. Ancak mevcut sosyo-politik atmosferde, daha açık bir hukuk eğitiminin en temel ilkelerinin yok sayıldığı bir analizin böyle bir kararın alınabilmesi, hukukun üstünlüğü ve anayasal güvenceler açısından son derece önemli ve değerlidir.
Gerekçelere bakarsak; Anayasa Mahkemesi (AYM), Tayfun Kahraman’ın Anayasa’nın 36. maddesinde güvence olarak alınan adil yargılama özgürlüğün kırılmasına oy çokluğuyla karar verdi. AYM’nin bu karara ilişkin temel gerekçeleri:
Eylemler ve Şiddet Arasındaki Bağlantı Kurulamadı: Mahkeme kararlarında, Tayfun Kahraman’ın cezalandırılmasına temel olan sosyal medya paylaşımları ve basın açıklamaları ile ortaya çıkan somut şiddet olayları arasında bir illiyet (nedensellik) bağı kurulmamıştır. Hangi ifadelerin doğrudan teşvik ettiği veya hangi şiddet eylemlerine yol açtığı gerekçeli bir şekilde açıklanmamıştır.
Savunma Hakkı Kısıtlandı: Yargıtay, onama kararında, ilk derece mahkemesinin mahkumiyet için kullanmadığı bazı telefon kayıtlarına dayanmıştır. Bu durum, başvurucunun ilerleme aşamasında aleyhine kullanılan bu yeni delillere karşı savunma yapma ve karşı çıkma imkanını ortadan kaldırmıştır. Bu, “silahların eşitliği” ve “çelişmeli tarafsızlık” politikalarının yönetiminindir.
Gerekçe Yetersizliği: Mahkemeler, başvurucunun Gezi olaylarını önceden planladığı ve organize ettiği desteklemenin nasıl ulaşıldığını somut delillerle ortaya koyamamıştır. Özellikle Kahraman’ın diğer sanıklarla olaylar öncesi iletişim olduğu iddiası, tek başına bir plan ve yardımın yapılmadığı olarak yeterli görülmemiştir.Çelişkili
Yargı Kararları: Başvurucu, daha önce kesinleşmiş bir mahkeme kararında (İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi) Taksim Dayanışması’nın bir suç örgütünün tespit edilmediğini belirtmiştir. Mevcut davada mahkemelerin bu karardan neden farklı bir performansa ulaştığına dair yeterli bir rapor sunulmamıştır.
Sonuç
AYM, tespit edilen hak üyelerinin sonuçlarının kadınlar için yeniden yargılama yapılmasına karar vermiş ve kararın bir örneğini ilgili mahkemeye göndermiştir.
Karşıoy
Karara’ya katılmayan beş üye, derece mahkemelerinin ve Yargıtay’ın delilleri değerlendirmesinde bariz bir takdir hatası veya keyfilik bulunduğunu, AYM’nin bir not mercii gibi hareket etmemesi savunulmuştur.
Özetle, Anayasa Mahkemesi’nin bu karar politikasının temel ilkelerini hatırlatan “malumun ilamı” ile birlikte, bu ilkelere bağlı kalmanın ne kadar hayati olduğunu gösteren ve zamanlaması açısından umut veren değerli bir adım olarak öne çıkan. Bu kararın gerekliliği ile ilgili bundan sonra olması gerekenleri uzun süre değerlendireceğim.
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2025/10/20251017-14.pdf