Deva Partisi Hukuk Ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu’nun “Uygur Türklerinin Seslerini Duyurmalarına Dahi Müsaade Edilmemesi” Hakkında TBMM’de Basın Toplantısı
Değerli basın mensupları;
Hepinizi saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum.
Çin yönetiminin tüm inanç gruplarına özellikle de Müslümanlara ve Uygur Türklerine karşı sistematik asimilasyon politikalarını büyük bir dehşet içerisinde izlemekteyiz.
Çinli yerel makamların, Uygur Müslümanlarına ve etnik Kazak ve Kırgızların da içinde olduğu diğer etnik ve dini azınlık mensuplarına karşı şiddetli baskıları uzun yıllardır devam etmektedir.
Uygur kadınları vahşi bir şekilde zorunlu kısırlaştırma ve kürtaj uygulamalarına maruz bırakılmakta ve Uygur olmayan kişilerle evlenmeye zorlanmaktadır. Uygur çocukları ise ailelerinden zorla alınmaktadır. BBC’nin mağdur ve tanıklarla konuşarak hazırladığı habere göre Çinli polisler, beyin yıkama kamplarında zorla tutulan kadınlara sistematik olarak tecavüz etmektedir.
Uygur Türkleri ve diğer Müslüman azınlıkların çoğunluğu oluşturduğu Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ne uluslararası gözlemcilerin herhangi bir engelle karşılaşmaksızın girmelerine izin verilmemektedir.
Çin; insanlık suçlarına ilişkin uluslararası kuruluşların güvenilir raporlarını alaya almaktadır. ‘Eğitim, terörle mücadele, kadınların güçlendirilmesi ve yoksulluğun azaltılması projelerine katılan mutlu Uygurlar’ şeklinde hayali hikayeler uydurmaktadır.
Çin Komünist Parti yetkilileri, Uygurları “habis tümörler” şeklinde tasvir etmektedir. Dinimizi “bulaşıcı veba”ya benzeterek ve “tarlada mahsullerin arasına saklanmış yabani otları tek tek kökünden söküp ayıklayamazsınız, bu yabani otların tamamını yok etmek için tarlaya kimyasal madde sıkmanız gerekir” diyerek Çin Komünist Partisi’ne sadık olan kişilerin vurucu darbeyi indirmelerini öğütlemektedirler.
Değerli basın mensupları;
Çin’in; etnik ve dini bir azınlık grubu olan Uygur Türkleri’ni zorla asimile ederek ve en nihayetinde kültürlerini ve varlıklarını silerek ortadan kaldırma çabasında olduğu açıktır.
Uygur Türkü kadınlarına yapılan zorunlu kürtaj ve kısırlaştırmalar, çocukların ailelerinin ellerinden zorla alınması, zorunlu olarak kitlesel beyin yıkama kamplarına alınarak zihinsel işlemeye tâbi tutulması, yaygın işkence ve zorla kaybetme vakaları Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı insanlığa karşı suçları açıkça göstermektedir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, “2020 Olayları 2021 Dünya Raporu”nda Çin’in Uygur Türklerine yönelik tutumunun gittikçe kötüleştiğini belirterek, Çin’i “1989’da gerçekleşen Tiananmen olaylarından bu yana insan hakları konusunda en karanlık dönemin ortasında olmakla” suçlamıştır.
Dünyanın önde gelen ülkeleri, Çin’i Uygur Türklerine karşı gerçekleştirdiği insanlığa karşı suçları nedeniyle kınamakta ve yaptırımlar uygulamaktadır.
ABD’nin soykırım olarak kabul ettiği Çin’in Uygur politikaları; AB, Kanada, Finlandiya ve İngiltere gibi Batı ülkelerinin de Çin’e karşı yaptırım uygulanması yönünde tutumlar almasına sebep olmaktadır.
Avrupa Parlamentosu da Aralık ayında “Çin’deki Uygurların Durumu” başlıklı tasarıyı oy çoğunluğuyla kabul ederek, AB genelindeki şirketlere tedarik zincirlerini kontrol etmelerini telkin etmiştir. Avrupa Parlamentosu bu tasarıda Uygurlara ve diğer Müslüman azınlıklara baskı politikalarını savunan Çinli yetkililere yaptırım uygulanması için AB liderlerine çağrıda da bulunmuştur.
Değerli basın mensupları;
Çin’in Uygur Türklerine karşı yok etmeye varan zulümlerini tüm dünya ülkeleri kınamakta ve Çin’in ağır insan hakları ihlallerine son vermesi için yaptırımlar uygulamayı gündemine almaktadır.
Türkiye’nin mevcut hükümeti ise tüm demokratik dünya ülkelerinin aksine Çin zulmüne karşı üç maymunu oynamakta ve yapılan zulme sessiz kalmaktadır.
Hükümet, Çin’le ‘Suçluların İadesi Andlaşması’ imzalamış ve Çin zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan Uygur Türkleri’nin Çin’in talebi üzerine Çin’e iade edilebilmesinin hukuki altyapısını hazırlamıştır.
Bu sözleşme halen komisyonun gündeminde gözükmektedir.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi Çin Büyükelçiliği önünde seslerini duyurmak isteyen Uygur Türkleri, hükümetin talimatı üzerine polis müdahalesiyle dağıtılmıştır.
Hatta Uygur Türkleri, hükümetin talimatı ile evlerinde kordon altına alınmışlar ve hareket etmeleri engellenmiştir. Ankara’da ikamet eden Uygur Türklerine gayri resmi kanallarla Ankara’yı terk etmeleri yönünde baskılar yapılmaktadır.
Söz milliyetçilikten ve vatanseverlikten açılınca, mangalda kül bırakmayanlar Ankara’nın göbeğinde soydaşlarımızın en haklı mücadelelerini bile engellemektedir.
Buradan hükümete sesleniyorum!
Türkiye ile Çin arasında imzalanan Suçluların İadesi Andlaşması’nı acilen geri çekin.
Türkiye’deki Uygur Türklerine tam bir hukuki güvence sağlayın.
Uygur Türkleri’nin toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarını ihlal etmeyin. Seslerini duyurmalarına zorluk çıkarmayın.
Ülkede her türlü hukuksuzluğu yapıyorsunuz, en azından bu zulüm karşısında vicdanlı olun.
Çin’e yönelik politikalarımızı değiştirin. Çin’in keyfi olarak gözaltında tuttuğu tüm insanları derhal serbest bırakması ve toplama ve gözaltı kamplarını, ev hapsi ve zorla çalıştırma uygulamalarını lağvetmesi çağrısında bulunun.
Zorunlu kısırlaştırma, zorunlu kürtaj, zorunlu doğum kontrolü ve çocukların ailelerinden koparılması da dâhil olmak üzere zorunlu nüfus kontrolü önlemlerine tepki gösterin.
İnsanların gözaltında tutulduğu yerlerde tüm işkence ve ihlallere son vermesi; Sincan’da ve Çin’in diğer bölgelerinde yaşayan Uygurlara ve diğer dini ve etnik azınlık gruplarının mensuplarına karşı yürütülen zulme son vermesi hususlarında Çin’e karşı tutum alın.
Çin’e zulüm politikalarından vazgeçmesi için çağrıda bulunun.
Çin’in bu politikalarına karşı demokratik ülkelerde oluşan iş birliğine katılın.
Uluslararası güçlerle birlikte Türkiye olarak gücümüzün yettiği diplomatik, hukuki ve her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu ilan edin. Hatta onlara önderlik yapın.
Değerli basın mensupları hepinizi saygıyla selamlıyorum.