“Nüfusu 300 Bine Varan Avusturyalı Türk Toplumunun Başarı Hikayesi Güçlendirilmeli”
15 Mayıs 1964 tarihinde imzalanan Türkiye-Avusturya İşgücü Anlaşması, Türkiye’den Avusturya’ya yönelik ilk büyük çaplı işgücü göçünü başlatmış ve bugün çoğunluğu Avusturya vatandaşı olan 300 bine ulaşan nüfusu ve artık dördüncü kuşağa uzanan Türkiye kökenli toplumun temelini atmıştı. Aradan geçen 61 yılda sadece işgücü olarak değil, aile birleşimi, eğitim ve nitelikli göç gibi yollarla da giderek büyüyen bu topluluk, Avusturya’nın çoğulcu yapısının vazgeçilmez bir parçası haline geldi.
“Avusturyalı Türkler topluma her alanda renk katmaktadır”
Avusturya’da yaşayan Türkler bugün; binlerce girişimci yanında yüksek tahsil sahibi doktor, mühendis, öğretmen ve sanatçılardan oluşan yapısıyla her alanda topluma renk katmaktadır. Bu topluluk, yalnızca “göçmen” kimliğiyle var olmanın ötesine geçmiş; Avusturya’nın siyasal, ekonomik ve toplumsal alanlarında etkili olan yerleşik bir unsura dönüşmüştür.
Bugün Avusturya’da Türkler tarafından işletilen 6.500 civarındaki işletme ülke ekonomisine ve Türkiye-Avusturya arasındaki ticarete katma değer sunmaktadır.
“Türk gençleri daha görünür hâle gelmeli, rol modeller arttırılmalı”
Avusturya’daki gençlerimizin eğitim düzeyleri her geçen gün yükselmekte, sivil toplum, medya, akademi ve özel sektörde temsilleri artmaktadır. Ancak özellikle siyaset ve kamusal karar alma süreçlerinde bu topluluğun varlığı henüz yeterli düzeyde değildir. Bu eksiklik yalnızca temsil sorunu değil aynı zamanda demokratik katılımın sınırlılığı anlamına da gelmektedir. Avusturyalı Türk toplumunun geleceğini belirleyecek gençlerin Avusturya toplumuna daha güçlü aidiyet hissetmesi, katılım ve temsille mümkündür. Bunun için kamu yönetiminin ve siyaset kurumunun daha kapsayıcı bir dille hareket etmesi gerekli, gençler de sivil toplum kuruluşları tarafından teşvik edilip desteklenmelidir. Özellikle başarılı gençlerin rol model olarak daha görünür hale gelmeleri ve mevcut potansiyelin değerlendirilmesi önemli bir sorumluluktur.
Avusturya’da siyaset yapan Türkiye kökenli Avusturyalıların sayıca yetersiz olması, var olanların ise ülke siyasetinde etki yaratacak düzeye ulaşamaması, Avusturya’nın demokrasi deneyimi ve bilhassa göçmen kökenli siyasetçilere açtığı alan açısından eksik bir tablo çizmektedir.
“Ayrımcılık ve dışlayıcı politikalara karşı ortak sorumluluk geliştirilmeli”
Ne yazık ki Avusturya’da son yıllarda sistematik ayrımcılık, nefret söylemi ve toplumsal dışlanma eğilimleri artmaktadır. Avusturya’daki Irkçılık Karşıtı Çalışma ve Sivil Tepki (ZARA) Derneği’nin 2024 yılında yayımladığı rapora göre, ülkede 1.647 ırkçı saldırı kaydedilmiştir. Bu saldırıların %61’i çevrimiçi ortamlarda yaşanmıştır. Dijital nefret söyleminin bu denli yaygınlaşması, yalnızca bireysel değil, kurumsal ayrımcılığı da besleyen bir zemin yaratmaktadır.
“Çokdillilik daha fazla desteklenmeli”
Buna paralel olarak, eğitim sisteminde çokdillilik yeterince desteklenmemekte, göçmen kökenli öğrenciler dil eksikliği gerekçesiyle ayrımcı uygulamalara maruz bırakılabilmektedir. Aynı şekilde konut ve emek piyasasına erişimde de adil olmayan uygulamalar fırsat eşitliğini zedelemektedir.
Özellikle aşırı sağcı söylemleriyle bilinen Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) 2024 Eylül ayında yapılan seçimlerde oyların %29,2’sini alarak oldukça güçlü bir temsil imkanına erişmesi, bu endişe verici tablonun siyasal düzlemde de karşılık bulduğunu göstermektedir. Toplumsal barışa ve birarada yaşama kültürüne en büyük zararı veren bu tarz ayrıştırıcı politikalarla mücadele etmekse, yalnızca Türkiye kökenli toplumun değil, elbette herkesin ortak sorumluluğudur. Diğer tarafta aşırı sağ partilerin Türk toplumunu da hedef kitle olarak görmeye başlaması, ciddiyetle tartışılması gereken ve kırılganlıklar barındıran yeni bir süreçtir.
“Türkiye’nin kurumsal eksiklikleri: Eğitim ve Kültür Anlaşması’nın olmayışı büyük bir boşluktur”
Türkiye, Avusturya ilişkilerinde önemli eksikliklerin birisi de iki ülke arasında eğitim ve kültür işbirliği anlaşmasının olmamasıdır. Kültürel diplomasi ve eğitim işbirliği yalnızca ilişkilerin gelişmesine değil, aynı zamanda yurtdışındaki vatandaşlarımızın kurumsal haklarının güçlenmesine de katkı sağlayacak olup, bu ihtiyacın önümüzdeki yıllarda giderilmesi gerekir. Bu doğrultuda Türkiye’nin daha etkin, yapılandırılmış ve rasyonel bir yaklaşımla bu meseleleri ele alması kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Bunun ötesinde büyükelçilik ve başkonsolosluklardaki kadro eksikliklerinin devam etmesi, ihtiyaca cevap vermekte zorlanılması ve gezici konsolosluk uygulamalarındaki yetersizlik ve azalmaların yurtdışındaki vatandaşlarımızın kamu hizmetlerine erişimini sınırladığı görülmektedir. Avusturya’daki Türk sivil toplumun Türkiye’nin diaspora politikalarına eleştirel katkıda bulunması da önemli bir sorumluluktur.
“Çoğulculuk Avusturya devletinin ve toplumunun da başarısı”
Türkiyeli göçmenlerin Avusturya’daki çoğulculuğun ve toplumsal çeşitliliğin taşıyıcı sütunlarından biri olmayı başarmış olması aynı zamanda Avusturya devletinin ve çoğunluk toplumunun da bir başarısıdır. Elbette gençlerin daha görünür olmaları, ikinci ve üçüncü kuşakların özgüvenle kamusal alanda daha fazla yer almalarını ve katkı üretme niteliklerini güçlendirecektir. Avusturyalı Türk gençlerin siyasi, ekonomik ve kültürel sahada daha fazla rol alması her iki ülkeye de ilave fayda sağlayacaktır.
Bu düşüncelerle Türkiye-Avusturya İşgücü Anlaşması’nın 61. yıldönümünde, türlü sıkıntılar içinde var olmayı başarabilen ilk emekçi kuşağımızı saygıyla anıyor; Avusturya toplumunun çokkültürlü yapısına katkı sunan tüm vatandaşlarımıza gönülden teşekkür ediyorum.