Türkiye – Almanya İşgücü Anlaşması’nın 56. Yılına Dair TBMM Genel Kurulu Konuşması [01.11.2017]
Sayın Başkan,
Çok Değerli Milletvekilleri,
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
30 Ekim Almanya ile yaptığımız İşgücü Anlaşmasının 56. yıl dönümü.
Sözlerime milyonlarca insanımızı doğrudan ilgilendiren bu anlaşmanın bir birey üzerindeki etkisine ilişkin kısa bir anekdotla başlamak istiyorum:
“26 yaşımda geldim Almanya’ya. Biri 5 diğeri 2 yaşında olan iki kız çocuğumu geride bıraktım. Kocam Rasim önceleri razı olmadı ama birkaç ay sonra sen de gelirsin deyince çaresiz ikna oldu. Augsburg’da bir tekstil fabrikasında işbaşı yaptım. Rasim’in gelmesi de çok uzun sürmedi. 8 ay sonra aynı fabrikada çalışmaya ve aralarında büyük demir kapılar bulunan karşılıklı yurtlarda yaşamaya başladık. Ona hazırladığım ilk kahvaltıyı o demir kapının önünde ikram edebildim. Çocuklarımızın hasretini bağrımıza basıp işe koyulduk. Ayrıca durmaksızın çalışmaya başladık. Bir yılımız dolmamıştı ki çocuklar için izin çıkarabildik. Küçük bir ev bulup yerleştik. İçim içime sığmıyordu. Çocuklarıma kavuşacağım o anı sabırsızlıkla bekliyordum. Bir hostes nezaretinde çocuklar İstanbul’dan yola çıktılar. 1969 yılının Mayıs ayının son günleriydi. Büyük kızım beni gördü, ta uzaktan tanıdı, koştu, kucaklaştık. Ağlaştık. Ama küçük kızım beni tanımadı. Kucağıma gelmedi, kendisine dokundurmadı. Haftalarca babasının elinden yemek yedi, onun koynunda uyudu, bana hiç yanaşmadı. Onun annesi bir gün trene binip çok uzaklara gitmişti.”
Yıllar önce arkasında eşini ve küçük kızlarını bırakıp Almanya’ya giden İlmiye Öztürk Almanya’ya gidiş hikâyesini bu şekilde anlatıyor.
1961’de Almanya’ya başlayan yolculuk ve böylelikle orada oluşan yeni hayat güzel anılar kadar meşakkatlerle de dolu olmuştur.
O yıllar hasret, acı, gözyaşı ve emek doludur.
Ahmetler, Mehmetler, Fatmalar ve Zeynepler ana-babasını, eşini, çocuğunu, işini ve akrabalarını bırakıp gurbet ellerde alın teri dökmeye gitmişlerdir.
Bir traktör, tarla parasına birçok acılar çekilmiş, sayısız zorlu durumlara katlanılmış, sabredilmiştir.
Bugün en az 70 yaşın üzerinde olan bu ilk nesil, göç tarihimizde geçmişte yaşanmamış bir ilke imza atmıştır.
Ve onların büyük fedakârlıklarıyla bugünlere gelinmiştir. Camiler, kültür merkezleri, cemevleri, sosyal kurumlar ve işletmeler onların üstün gayretleriyle oluşmuştur.
Bugün eğitimde, siyasette, ticarette, sosyal yaşamda ve sanatta daha çok varlık gösterebiliyorsak, bu; onların günlerce yaptığı yolculukların, Almanya’da yaşadıkları zorlukların ve verdikleri uğraşların sonucunda olmuştur.
Bugünde hepsini saygı ve muhabbetle anıyor, ahirete intikal edenlere Rabbimden mağfiretler diliyorum.
Bugün artık orası bir gurbet değildir.
50 yılı aşkın bir süredir Berlin’de yaşayan Mehmet amcamızın oğulları, kızları ve torunları gurbetçi değildir, hatta artık göçmen statüsünde bile değildir.
Almanya’nın, Berlin’in, Köln’ün yerlisi, aynı zamanda Türkiye’nin de asli unsurudur. Bu durum iki ülke ilişkilerini de özel kılmaktadır.
Oradaki hayatın her alanına katılım sağlayan, çalışan, üreten, eğitim alan, STK’lar kuran, siyasete katılan insanımız toplumun temel bir parçasıdır.
Kıymetli Milletvekilleri,
30 Ekim 1961’de Almanya ile imzalanan işgücü anlaşması ikili ilişkilerimize yepyeni bir boyut kazandırmıştır. Bugün Almanya’da toplam nüfusun yüzde 4’ünü oluşturan 3 milyon insanımız bulunmaktadır. Hatta Almanya geçmişi olup da Türkiye’ye dönen vatandaşlarımızla birlikte en az 5 milyonluk bir kitleden bahsediyoruz.
Almanya’da yaklaşık 600 bin öğrencimiz öğrenim görmekte, bunun yanı sıra farklı sektörlerde yaklaşık 100 bin civarında Türk girişimci ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. 500 bin kişinin çalıştığı bu işletmeler 50 milyar Avro’luk ciroyla ülkelerimiz arasındaki ekonomik işbirliğinde de önemli rol oynamaktadır.
Ancak ne yazık ki; Almanya’da son dönemde vatandaşlarımızın günlük yaşamlarını ve ikili ilişkilerimizi olumsuz yönde etkileyen gelişmeler söz konusudur. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra daha da artan ve Türkiye karşıtlığı üzerinden kimlik bulan bir söylem Almanya siyasetini ciddi manada etkilemektedir.
90’lı yıllarda dazlakların saldırıları ile gündeme gelen yabancı düşmanlığı, günümüzde siyasi kültürü zehirleyecek biçimde toplumsal merkeze yerleşmiş, aşırı sağ ve ırkçı söylemler başarılı siyasi akımlara dönüşmüştür.
Bu gelişmeler sadece oradaki vatandaşlarımız için değil, aynı zamanda Almanya’daki tüm azınlıklar ve hatta liberal toplum düzenleri için de endişe verici bir tehdittir.
Almanya’da var olan kurumsal ırkçılık; 8 vatandaşımızın da katledildiği NSU terör örgütü hadiselerinin ancak yıllar sonra kendilerini ifşa etmeleriyle ortaya çıkmasında ve yıllarca emniyet ile istihbarat teşkilatlarının adeta seyrettiği ve hatta hedef saptırdığı gerçeklerle bugün inkar edilemez ama yine de üzerine gidilmeyen bir hakikattir.
Saygı değer Milletvekilleri,
Almanya’ya göç eden vatandaşlarımız hem kendi kültürlerinden götürdükleriyle hem de gittikleri yerde karşılaştıklarıyla aynı zamanda yeni bir dinamizm meydana getirmişlerdir. Sayısız başarı hikâyeleriyle ve güzel örnekleriyle de birlikte yaşama ve kültürel hayata katkıda bulunmaktadırlar.
Yaşanan konjonktürel olumsuzluklara rağmen bu zenginliğin korunması ve güçlendirilmesi Almanya’nın gelecekte vereceği en büyük sınav olacaktır.
Kıymetli Milletvekilleri,
Almanya’da hayatını sürdüren insanlarımız tüm renkleriyle ülkemizin ayrılmaz bir parçasıdır.
Türkiye onların ortak sevdası, Türkçe ortak değerleridir. Bunun için Türkçe’yi Almanya’da yaşatmak, Türkiye sevdasını canlı tutmak demektir.
Değerli Milletvekilleri,
Yüce Meclisimizde ve tüm siyasi partilerimizde onların meselelerinin gündemin ön sıralarında yer alması büyük önem arz etmektedir. Yurt dışı vatandaşlar, diaspora, yurt dışı eğitim-kültür, medya ve din hizmetleri gibi konular daha fazla önemsenen konularımız olmalıdır.
Bu düşüncelerle 56 yıldır Almanya ile ülkemiz arasında köprü kuran ve zorlu göç tarihinde karşılaştıkları güçlüklere göğüs geren vatandaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum. Onlara kucak açan, ırkçı akımlara karşı sokağa çıkan Almanlara da teşekkür ediyorum.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın konularına ilişkin ortak hassasiyetimizin gelecekte artarak devam etmesi temennisiyle, Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerini tekrar saygıyla selamlıyor, Genel Kurula başarılar diliyorum.