Dünya İnsan Hakları Günü – Mustafa Yeneroğlu TBMM Konuşması

10 ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ TBMM KONUŞMA METNİ

Sayın Başkan,
Çok Değerli Milletvekilleri,
Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 67’nci yıldönümünü kutluyoruz. Beyanname, ortaya koyduğu temel değerler, özgürlükler ve haklar ile uluslararası topluma yükümlülüklerini hatırlatan tarihi ve canlı bir belge olma özelliğini halen muhafaza ediyor. Sözlerimin başında şu hususun altını çizmek isterim: İnsan hakları, günlük siyasetin sınırlarına hapsedilemeyecek kadar önemlidir, kıymetlidir. Ancak, ilanından 67 yıl sonra bile, dünyanın muhtelif yerlerinde en temel insan haklarının ihlal edildiğini, yüz milyonlarca insanın bu haklardan mahrum bırakıldığını görüyoruz. Siviller, komşumuz Suriye’de eli kanlı bir rejimin elinde; Yemen, Irak, Mısır, Afganistan ve Libya gibi kardeş ülkelerde terör örgütlerinin saldırılarında hayatlarını kaybediyor. Zulüm cezasız kalırken, hatta çıkarlar adına görmezden gelinirken, mazlum ve mağdurların çığlıkları sağır kulaklarda, kör gönüllerde yankı bulmuyor. Aylan bebekte görüldüğü üzere, insanlık ege denizlerinde batıyor. İnsanın değersizleştiği bir dünyada, hiçbir şeyin anlamı yoktur. Ekonomik ve sosyal krizlerinde etkisiyle ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, İslam düşmanlığının körüklendiğine şahit oluyoruz. Bilhassa farklı dini ve kültürel yapıya ait azınlıklar, özgürlük alanlarını kaybetmekte ve toplumsal hayattan dışlanmaktadır. Bugün birçok Batı ülkesinde dili, dini, rengi ve kültürü dolayısıyla vatandaşlarımız ötekileştirilmekte, İslam düşmanlığı gün geçtikce artmakta ve nefret söylemleri kitleselleşmektedir.

Yakın tarihimizde yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız, NSU terör örgütü örneğinde olduğu gibi, ırkçı saldırıların ve katliamların hedefi olmuştur. Aynı şekilde, PKK terör örgütünün saldırıları, tuzakları ve hendekleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki kardeşlerimizin hayatını adeta zindana çevirdi. Cinayet şebekelerinin ihtiraslarının bedelini, ne yazık ki, rahmetli Tahir Elçi gibi aydınlar, kanaat önderleri ve masum sivil halk ödüyor. Olayları çarpıtmak sonuçta vakıayı değiştirmiyor. Sadece ekmeğinin peşindeki esnaf, okula giden öğrenci, hasta almaya giden ambulans şoförü, şifa dağıtan doktor, güvenliği sağlayan polis ve asker terör saldırılarının kurbanı olmaktadır. Hükümetimiz, bir taraftan kamu düzeninin tesisi için yoğun çaba sarf ederken, diğer taraftan da “özgürlük-güvenlik dengesine” azami hassasiyet göstermektedir. Hem ülkemizde yaşayan 78 milyonun, hem de yurtdışında yaşayan 6 milyon vatandaşımızın hak ve hukukunu korumanın ve dünya mazlumlarının sesi olmanın sorumluluğu ile hareket ediyoruz. Kadim siyasal bilincimizin temelini dokuyan ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ ilkesinden hareketle insan onurunu zedeleyen hiçbir uygulama ve politikanın meşru görülemeyeceğine ve gösterilemeyeceğine inanıyoruz. “Barış” ve “özgürlük” kavramlarının terörün kanlı eylemlerini örtmek için istismar edilmesine karşı çıkıyoruz; bilakis onun içini doldurarak tüm bölgemize hâkim kılmanın mücadelesini veriyoruz. Bugün, Arap, Kürt, Türkmen, Ezidi, Şii, Sünni, Nusayri, Hristiyan, Musevi demeden, insana sadece insan olarak bakan, herkese elini uzatan bir Türkiye var. Bugün hem kendi vatandaşlarına hem de Suriye ve Irak’taki iç savaş nedeniyle vatanını terketmek zorunda kalan 2,5 milyon insana sahip çıkan bir Türkiye var. Bugün, azınlıkların hakları başta olmak üzere, özgürlükleri genişleten, eski korkuları yıkan bir Türkiye var.

Değerli milletvekilleri,
Türkiye’nin, korkarak, çekinerek, tereddüt ederek varabileceği hiçbir seviye yoktur, yakalayabileceği hiçbir hedef yoktur. Türkiye’nin son 13 yılı, hemen her alanda sessiz devrimlerin yaşandığı, demokrasinin güçlendiği, vesayet odaklarının gerilediği bir dönem olmuştur. Son 13 yıl içinde, kaldırılan her yasak, her kısıtlama, toplumda huzurun, birlik ve beraberliğin artmasına zemin hazırlamıştır. Farklı dil ve lehçelerde konuşmanın, yayın yapmanın, propaganda yapmanın, üniversitelerde, ortaokul ve liselerde, özel okullarda, kurslarda öğretilmesinin önü açılmış, Türkiye bölünmemiş, daha da güçlenmiştir. Azınlık vakıf mallarının iadesi sağlanmış, Türkiye’ye güven artmıştır. İnançların ifadesi ve ibadetlerin ifası önündeki engeller kalktıkça, Türkiye daha mutlu, daha mesut, daha özgüvenli bir ülke konumuna yükselmiştir. On yıllardır, son derece manasız bir şekilde sürdürülen başörtüsü yasağının kalkması, öyle birilerinin iddia ettiği gibi toplumda infiale yol açmamış, rejimi değiştirmemiş, aksine toplumun normalleşmesini sağlamıştır. İnşallah bu özgürlükçü ve reformcu ruh önümüzdeki dönemde de devam edecektir. Yılmadan, yorulmadan, terör örgütlerinin ve “Eski Türkiye” kalıntısı vesayet odaklarının sabotajlarına aldırmadan yolumuza devam edeceğiz. Mazlumun, mağdurun ve ihtiyaç sahibinin kimliğine bakmadan, üzerimizdeki ağır sorumluluğun bilinciyle hareket etmeyi sürdüreceğiz. Her türlü ayrımcılığa ve nefret söylemlerine, içerde olduğu gibi dışarda da karşıyız. Vatandaşlarımızın, soydaş ve akraba topluluklarımızın maruz kaldıkları ayrımcılık ve hak ihlalleri konularında yapacağımız çalışmalarla meclisimizi ve kamuoyunu bilgilendireceğiz.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ülkemizin demokratikleşme hamlelerine katkıda bulunmaya devam edecektir. Bu konuda herkesin yapıcı eleştiri ve desteklerine açık olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, aziz milletimizin ve tüm dünya toplumlarının 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü tebrik ediyor, tüm milletvekili arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.