Yeneroğlu: “İşkence iddialarının kara propagandaya, siyasi malzemeye ve ideolojik çatışmaya dönüşmesine fırsat verilmemeli.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) Türkiye Direktörü Emma Sinclair-Webb ve Hukuk Danışmanı Aislin Reidy’i kabul eden TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu HRW’nin “Açık Çek: Türkiye’de Darbe Sonrası İşkenceye Karşı Koruma Tedbirlerinin Askıya Alınması” başlıklı raporuyla ilgili açıklama yaptı. “İşkence iddiaları Türkiye’nin itibarını zedelemek maksadıyla öne sürülemeyeceği gibi ideolojik reflekslerle karşılanamayacak kadar da ağır iddialardır. Bu nedenle de her bir iddianın takibi gereken hassasiyetle yürütülmektedir. Öte yandan bu iddiaların ağırlığına aykırı bir biçimde takdim edilmesi, siyasi aktivist edasıyla tek taraflı ve çözüm değil, itham derdiyle ele alınmış olması insan haklarına asla hizmet etmemektedir.” dedi. Yeneroğlu sözlerine şöyle devam etti:

“Bugüne kadar İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) de dâhil herhangi bir insan hakları organizasyonundan son aylarda tutuklulara işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin İnsan Hakları Komisyonu olarak tarafımıza somut bir başvuruda bulunulmamıştır. Hâl böyleyken HRW’nin işkence iddialarıyla ilgili İçişleri veya Adalet Bakanlığımızdan görüş almaksızın, tek taraflı beyanatlarla mesnetsiz bir şekilde yayımladığı raporun insan haklarına hizmet etmediği ortadadır.

Spekülatif bir nitelikte olan bu raporda, olağanüstü hâlin (OHAL) ardından yürürlüğe giren kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) işkenceye karşı koruma yasalarının kaldırıldığı ve dolayısıyla hukuksuz bazı muamele ve işkence ortamının oluşturulduğu gibi asılsız iddialar dile getirilmektedir. Oysa HRW tarafından toplanan iddiaların ekseriyeti KHK’ların öncesine dayanmaktadır. Ayrıca iddiaların aksine OHAL ile birlikte alınabilecek tedbirler kanunla belirlenmiştir ve yaşam hakkı ve işkence yasağına aykırı tedbirlerin alınması hiçbir şekilde mümkün değildir. Yine işkence yaptığı iddia edilenlerin korunması mümkün olmadığı gibi KHK ile iddia edilen eylem biçimlerinin cezai sorumluluktan muaf olduğu yorumu da gerçeği yansıtmamaktadır. Ayrıca bu zaman zarfında yapılan eylemler AİHM’nin denetimine tabidir. Hem metot hem de içerik anlamında bu kadar hata bir yana, her şeyden önce HRW’den savunduğu ağır iddialarla doğru orantılı bir ciddiyete sahip olması beklenmektedir.

Bu bağlamda söz konusu raporda da ifade edildiği üzere 2002 yılından itibaren gözaltında işkence ve kötü muamele şikâyetlerinde ciddi bir azalma olmuştur ve bu konu ile mücadele 15 Temmuz sonrasında da ara vermeden devam etmiştir. Kötü muamele ve işkence gibi, kime yöneltildiği ya da kim tarafından gerçekleştirildiği asla fark etmeksizin kimsenin müsamaha edemeyeceği konuların ülkemizin içinden geçtiği bu zor günlerde kötüye kullanılmasının sorumluluğunu insan hakları kuruluşları da taşımaktadır. Bu tarz iddiaların kara propagandaya, siyasi malzemeye ve ideolojik çatışmaya dönüşmesine fırsat verilemez. Bunun için nerede, ne zaman ve kime yönelik kötü muamelede bulunulduğunu ortaya koymak ciddiyetin gereğidir.

Komisyonumuz başta olmak üzere Adalet Bakanlığımız ve ilgili tüm birimler meseleye bu kadar ciddiyetle yaklaşırken diğer tarafta var olduğu iddia edilen ihlaller HRW tarafından aylar boyu sadece “dokumente” edilmiş, geçen sürede bu iddialarla alakalı olarak yetkili mercilerle iletişime geçilmemiştir. Bu tutumun olası mağdurların mağduriyetini gideremeyeceği aşikardır.

Her şeye rağmen dile getirilen iddiaların önüne geçilmesi Türkiye olarak ortak sorumluluk alanımızdadır. Bu çerçevede İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna iletilen her bir iddia ve başvurunun titizlikle takip edilmesi ve yetkili savcılıklara suç duyurusunda bulunulması bu konudaki hassasiyetimizi göstermektedir. HRW’nin iddiaları da bu titizlikle takip edilmektedir. Ayrıca İHİK bünyesinde kurulan Hükümlü ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonu da çalışmalarına ara vermeden sürdürmektedir. Aynı hassasiyeti uluslararası sivil toplum kuruluşlarından da beklemenin daha ilkesel bir düzlemde buluşabilmek adına zorunlu olduğunu düşünüyorum.”

Yeneroğlu: “Kötü muamele ve işkence iddiaları somut verilerle ortaya konulmalı, kara propaganda ve ideolojik çatışmaya dönüşmemeli!”

‘Ceza İnfaz Kurumlarındaki Hak İhlalleri’ gündemiyle toplanan TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu toplantısında Komisyon Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “Cezaevlerinde yaygın işkence ve kötü muamele olduğu yönünde kamuoyunda bir süredir oluşturulmaya çalışılan algı, hiçbir şekilde somut verilerle örtüşmemektedir.” dedi. Tutuklu ve hükümlülerin haklarının korunmasına ve bu doğrultuda 26. Yasama Dönemi içinde komisyona gelen başvurulara ilişkin ayrıntılı değerlendirmelerde bulunan Yeneroğlu toplantıda ayrıca şunları ifade etti:

“Komisyonumuz insan hakları ihlalleri konusunda gerek ulusal gerekse uluslararası mevzuata uygun bir şekilde kararlı bir mücadele yürütmektedir. Komisyonumuzun kurulduğu 1990 yılından beri tutuklu ve hükümlülerle ilgili alt komisyonlar kurulmuş; ceza infaz kurumlarında düzenli incelemelerde bulunulmuş ve işkence ile kötü muamele iddialarının üzerine titizlikle gidilmiştir.

Kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan algının aksine komisyonumuz kayıtlarına göre, üyelerimiz tarafından ceza infaz kurumlarında yaşandığı iddia edilen kötü muamele ve darp vakalarına ilişkin iddiaları içeren toplam beş başvurumuz vardır. Bunların ötesinde seçildiğim ilk hafta içinde hepsini ziyaret ettiğim insan hakları kuruluşlarından komisyonumuza bu doğrultuda ne bir iddia ulaşmış ne de görüşme talebinde bulunulmuştur. Bu noktada altı çizilmesi gerekir ki; komisyonumuz kayıtlarında yer alan kötü muamele iddialarının çok büyük bir kısmı ceza infaz kurumlarındaki kalabalık kaynaklı problemler, idarenin keyfi tutum ve işlemleri ayrıca infaz memurlarının uygulamalarına ilişkin şikâyetler gibi konuları içermektedir. Fiziksel şiddet gibi iddialar çok az sayıdadır ve bu içerikli başvurular da doğrudan savcılıklara iletilmektedir. İlgili bu beş başvurudan üçü kötü muamele ilgili olup biri Adalet Bakanlığına iletilmiş, ikisi Hükümlü ve Tutuklu Alt Komisyonu incelemelerinde değerlendirilmek üzere kaydedilmiştir. Son dönemde yapılan darp edilmeyle ilgili iki başvurunun ise iletildiği an itibariyle Cumhuriyet Savcılıklarına gönderilmesi talimatı verilmiştir.

Ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin insan haklarının korunması temel önceliğimizdir. Konu insan hakları ihlali olduğu zaman kişinin dili, dini, tabiiyeti, rengi, cinsiyetinin nasıl bir önemi yoksa tutuklu ve hükümlüler söz konusu olduğu zaman da ceza infaz kurumunda hangi gerekçe ile bulunulduğunun hiçbir önemi kalmamaktadır.

Eldeki veriler de açıkça göstermektedir ki tutuklu ve hükümlülere yönelik psikolojik ve fiziksel şiddetin tırmandığı iddiaları somut verilerle ortaya konulamamaktadır. Yine bazı kişi ve kurumlar tutuklu ve hükümlülerden gelen tek bir dilekçeyi herhangi bir incelemeye tabi tutmaksızın yaşanmış vaka gibi kamuoyuna yansıtmaktadırlar. Bu çerçevede kötü muamele ve işkence gibi hiç kimsenin müsamaha gösteremeyeceği konuları, ülkemizin içinden geçtiği bu zor günlerde kimsenin kötüye kullanmaması gerekmektedir. Bu iddiaların kara propagandaya, siyasi malzemeye ve ideolojik çatışmaya dönüşmesinin başta savunduğumuz insan haklarıyla ilgili iddialarımızla çeliştiğini ve ciddi meseleleri sulandırdığını ayrıca ülkemizin uluslararası arenada itibarının zedelenmesine sebebiyet verdiğini hatırlatır ve bu konuların ortak sorumluluk alanımızda olduğunu vurgulamak isterim.”