Ülkemiz salgın hastalık nedeniyle zor ve hassas bir dönemden geçmektedir. Bu zor dönemde, vatandaşlarımızın sağlık ve yaşamlarını korumak amacıyla bir takım idari tedbirler alınması gerekmektedir. Ancak alınan tedbirler özellikle son zamanlarda bilim kurulunun rasyonel kararları yerine keyfiyetle alınmakta, çelişkili kararlarla vatandaşlarımızın devlete olan güveni sarsılmaktadır. Son olarak “LGS ve YKS Tedbirleri” kapsamında; 20, 27 ve 28 Haziran’da belirlenen saat aralıklarında “Günün gençlere ayrılması” gerekçesiyle (bazı istisnalar hariç tutularak) vatandaşlarımızın sokağa çıkmaları yasaklanmıştır.

Ne yazık ki, Sn. Cumhurbaşkanının bir talimatı, tweeti yahut da İçişleri Bakanının genelgesi ile ilan edilen yasaklar, Anayasadan kaynaklanmayan bir yetkinin kullanılmasıdır. Çünkü sokağa çıkma yasağı ilan etme gibi bir idari tedbir, kanuni bir dayanağı bulunmaksızın idarenin keyfi bir şekilde takdir edebileceği bir tasarruf değildir. Kuşkusuz, salgın hastalıkla mücadele ve halkı koruma devletin asli bir görevidir; bu nedenle, tedbirlerin sıkı bir şekilde alınması vatandaşlarımızın yaşam ve sağlık hakları açısından gerekli ve zorunludur. Ancak bir hukuk devletinde, alınan tedbirler ile temel haklara yapılan sınırlamalar ve/veya durdurmalar konusunda yasama vasıtasıyla uygun bir denge sağlanmalıdır.

Sokağa çıkma yasakları, vatandaşlarımızı evleri dahi olsa belirli bir yerde tutma zorunluluğu getirmesi nedeniyle; kişi hürriyeti ve güvenliği, seyahat özgürlüğü ve çalışma hakkının kısıtlanması, belirli süreler için durdurulması anlamına gelir. Söz konusu hakların olağan ve olağanüstü dönemlerde nasıl sınırlandırılacağı Anayasa’nın ilgili maddelerinde açıkça düzenlenmiştir. Bunların dışında temel hak ve özgürlüklerin Anayasa’daki güvencelere aykırı olarak kanuni bir dayanağı olmaksızın durdurulması mümkün değildir.

Diğer taraftan, Anayasanın 13. maddesi gereğince, olağan dönemlerde temel hak ve özgürlükler; özlerine dokunulmaksızın, demokratik toplum düzenin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın, ilgili maddelerde yer alan özel sınırlama nedenlerine bağlı olarak ancak kanunla sınırlandırılabilir. Anayasada söz konusu hakların düzenlendiği ilgili maddelerde “genel sağlık” ya da “bulaşıcı hastalık” sınırlama nedenleri arasında yer almamaktadır. Son ve en önemlisi olarak da, temel hak ve özgürlükler; TBMM tarafından hazırlanmış açık bir kanuni düzenlemeye dayanmadığı müddetçe, idari bir tasarrufla sınırlandırılamaz yahut da durdurulamaz.

Sokağa çıkma yasakları bakımından alınan idari tedbirlere hukuksal dayanak olarak gösterilen 5902, 7269 ve 7126 sayılı Kanunlar, konu unsuru bakımından ve genel nitelikte önleyici tedbir alma bakımından sokağa çıkma yasağına dayanak olamaz. Bu kanunların gerekçe olarak gösterilmesi ancak hukuktan ve kanunilik ilkesinden keyfi olarak sapmadır. Yasaklara ilişkin gösterilen asıl kanuni dayanak ise İl İdaresi Kanunu’nun 11/c hükmüdür. Hüküm gereği ancak “kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler” için bir sınırlama getirebilir. Keza, hükmün sınırlama nedenleri arasında “genel sağlığın korunması” veya “bulaşıcı hastalıkların önlenmesi” gibi bir nedene de yer verilmemiştir. Dolayısıyla söz konusu kanuna dayanarak kişilerin özgürlüğünü durduran böylesi bir kısıtlama getirilemez.

Gençlerimizin LGS ve YKS sınav günlerinde sağlıklarının korunması için sokağa çıkma yasağı getirilmesi kuşkusuz önemli ve zorunlu bir karardır. Ancak önemli olan böylesi zor dönemlerde hukuku keyfi olarak istisna haline getirmeye değil; yasama yetkisinin genelliği ve asliliği ilkesi gereğince çıkarılacak uygun yasal bir çerçeveye ihtiyaç vardır. Sadece otoriter yönetimler talimatla yasal dayanağı olmayan idari kararları keyfi bir şekilde alabilir. Ancak Türkiye bir hukuk devletidir. Bu minvalde; anayasaya sadakat, hukuki güvenlik, toplumun devlete güven duyma ilkelerine riayet edilerek söz konusu tedbirlerin Cumhurbaşkanı talimatları ve İçişleri Bakanlığı Genelgesi yerine TBMM’de şeffaf bir şekilde gerçekleştirilen tartışmalara dayanarak yapılan kanunlarla alınması şarttır. Hukuk devletinin temel ilkeleri olan kuvvetler ayrılığı ve temel haklara müdahale eden kararlarla ilgili yasama şartının göz ardı edilmesi maalesef ülkemizde olağan hale gelmiştir. Hukuk devletini ezen kuvvetler birliğini oluşturma çabası bilinçli olarak teşvik edilen bir süreçtir. Parlamentoyu işlevsiz kılan bu yetki gaspı karşısında TBMM’nin sessiz kalması kabul edilemez.

Connect with Me: