Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında ‘Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma’ suçundan soruşturma başlatılmış.
Hukuk devleti iddiasının içinin nasıl boşaltıldığına ve kanunların iktidar gücü ile nasıl sopa olarak kullanıldığına dair açık bir örnek. Artık bu gibi saçmalıklar Türkiye’nin sıradan trajikomik gerçekliği.
Bu kanunun otoriter yönetim anlayışını desteklemek, demokratik tepki kültürünü bastırmak ve iktidarın kötülüklerine itiraz edenleri korkutmak ve kişileri otosansüre mahkûm etmek için sopa olarak kullanılacağı aşikardı. Kanunilik şartlarını taşımaması ve temel hakları ciddi manada kısıtlaması sebebiyle Anayasa’ya da açıkça aykırı olmasına rağmen meclisten geçirildi.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan incelemede, kanun maddesindeki tüm unsurlar tek tek irdelenmiş; suçun ancak bu şartlarda oluşacağı belirtildikten sonra “bazı uygulama sorunlarının ortaya çıkabileceği” kabul edilmişti. 6 üye ise, madde metnindeki kavramların belirsizliğinin keyfi uygulamalara kapı araladığına yönelik kapsamlı değerlendirmelerle söz konusu düzenlemenin iptali yönünde hukuk devleti manifestosu niteliğinde karşı oy yazısı yazmıştı.
Bugünlerde, tam da bu belirsiz ifadelerin “ekmeğini yer” şekilde hareket ediliyor, açık bir keyfilik düzeni sürdürülüyor. Çünkü suçun maddi ve manevi unsurları denilen eylemler tamamen gözardı edilerek soruşturma ve kovuşturmalar açılıyor ve devam ettiriliyor.
Bir kişinin böylesi bir suçu işlemesi için öncelikle sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratma amacı ile hareket etmesi gerekir. Çünkü bu suçun eylemleri, kişilerin bireysel kanaatlerini açıklama veya haber verme haklarına tecavüz tehlikesi taşımamalıdır. Ancak yapılan soruşturmalarda saik/amaç hiç dikkate alınmıyor. Bu gibi siyasi motivasyonlu ceza davalarında suçun manevi unsurları ile ilgili son yıllarda tespit dahi yapılmıyor. Çok vahim ama kime anlatacaksınız…
Aynı zamanda müsnet suç kapsamında, fiilin, kamu barışını bozmaya elverişli olması aranarak, bu suçun somut tehlike suçu olduğu vurgulanmıştır. Yani kişilerin eylemleri sonrası kamu barışının bozulabilme ihtimali söz konusu olmalıdır. Bu duruma göre aslında ilgili suçtan soruşturma yapmak kolay olmasa da keyfi olarak kullanılan bir madde şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Dezenformasyon olarak ileri sürülen suçun konusu da ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgi olarak ifade edilmiş ise de sınırları tam çizilememiş, geniş bir şekilde düzenlenmiş kanunilik ilkesine açıkça aykırı olan hususlardır. Bu bilginin gerçeğe aykırı olma özelliğinin tespiti de aynı şekilde oldukça zor olup kime göre ve neye göre gerçeğe aykırı olacağı da tartışmalı ve tespiti zor düzenlemelerdir. Yani tam da siyasi maksatlara hizmet eden bir kanuni düzenlemedir.
Bu kapsamda Sn. Fatih Altaylı’ya ve İsmail Saymaz’a yönelik olarak yapılan soruşturmanın yukarıda ifade edilen hukuki düzenleme kapsamında olmadığı açık olup bu soruşturmanın hukukla ne kadar alakasız olduğunu, bununla birlikte normal bir hukuk devleti olsaydık Hakimler ve Savcılar Kurulunun da bizatihi bu soruşturmayı açan savcı hakkında neden soruşturma başlatması gerektiğini de bu şekilde izah edeyim.
Ancak hukuk devleti artık iyice koptuğumuz, ne olduğu neredeyse unutulan bir hayal uzaklığında.