Köklü anayasacılık ve demokrasi tecrübelerine rağmen, Türkiye’de ne yazık ki çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasi anlayışı yerleşememiş, hukukun üstünlüğü ve temel haklar yeterli güvenceye kavuşturulamamıştır. Bununla birlikte, 16 Nisan 2017 tarihli Anayasa değişikliği sonrasında oluşturulan keyfi yönetim biçimi mevcut demokrasi ve hukuk devleti kazanımlarımızı daha da geriye götürmüştür.
Yürütme gücü keyfi bir şekilde kullanılan bir erke dönüştürülmüştür. Anayasa’ya açıkça aykırı şekilde taraflı olan Cumhurbaşkanı, ayrıştırıcı dili ve tutumuyla milletin birliğini temsil edemediği gibi herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsüne bağlı değildir. Bu Sistem’de, bir “Bakanlar Kurulu”na yer verilmiş olunsa da bu kurul danışma organı niteliği taşıyan göstermelik bir nitelik taşımaktadır; gerçekte tüm kararlar tek bir kişi tarafından alınmaktadır.
Cumhurbaşkanı’nın partisi ile ilişiğinin devam etmesi yasama faaliyetlerinde de Cumhurbaşkanı’nı tek belirleyici haline getirmiştir. Öte yandan, Cumhurbaşkanı’na tanınan kararname yetkisi ve bütçe konusundaki düzenlemeler yasama organını önemli ölçüde işlevsizleştirmiştir. Cumhurbaşkanı’nın kuvvetler birliği anlayışı, atamalarda liyakat yerine sadakati esas alması ve devamlı müdahaleleri sebebiyle yargı organının bağımsızlığı ve tarafsızlığı zedelenmiştir.
DEVA Partisi olarak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin her alana yansıyan olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak ve milletimizin hak ettiği özgürlükçü ve çoğulcu demokratik bir hukuk devletini sağlamak için yeni bir siyasal sistem inşa etmeyi amaçlıyoruz.
Bu amaçla hazırladığımız “Demokrasiye Geçiş Eylem Planı” ile özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu demokrasinin bütün kural ve kurumlarını içeren, siyasi iktidarın yapılanması ve işleyişinde denge ve denetleme mekanizmalarına yer veren, hükümet istikrarı yanında demokratik ve ekonomik istikrarı sağlamayı da ilke edinen Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilmesini öneriyoruz.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de,
Çoğulcu bir demokrasi için; bireyi ve sivil toplumu güçlendiren ve katılımcılığı esas alan özgürlükçü bir siyasal sistem öngörüyoruz. Böylece temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvence altına alınarak basın özgürlüğü ve diğer temel hak ve özgürlüklerin önündeki bütün engelleri kaldıracak, sivil toplum kuruluşları üzerindeki her türlü baskıya son vereceğiz.
Yasama organını güçlendirmek için; Meclis’in temsil gücünü artıracak, kanun koyma ve denetleme işlevlerinin gereği gibi yerine getirilmesini temin edecek ve üst kurullar ile yüksek yargı organlarının oluşumunda Meclis’i etkili kılacağız. Ayrıca parti içi demokrasiyi ve temsilde adaleti sağlayacak, siyasette şeffaflığı ve dürüstlüğü güvence altına alacak şekilde siyasi partiler ve seçim kanunlarında düzenlemeler yapacak, siyasi makamların millete hizmetten başka bir amacının olmamasını sağlamak üzere Siyasi Etik Kanunu hazırlayacağız.
Yürütme organını güçlendirmek için; Cumhurbaşkanı’nı tarafsız ve sembolik yetkileri olan bir makam olarak düzenleyecek, yürütmeye ilişkin icrai yetkilerin bakanlar kurulunda olduğu, istikrarlı ve hukukla bağlı bir hükümet yapısı sağlayacağız.
Kamu yönetimini güçlendirmek için; merkezi otoritenin yetkilerini sınırlayarak yerel yönetimleri güçlendirecek, düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlığını ve etkinliğini artıracak, devletin her kademesinde hesap verebilirliği, şeffaflığı ve liyakati esas alacağız.
Yargı organının bağımsızlığını güçlendirmek için; adaletin ve özgürlüğün güvencesi olan ve yürütmenin denge ve denetiminde önemli rol oynayan yargının, bir yandan vesayet organına dönüşmesini öte yandan da yürütmenin müdahalelerine açık hale gelmesini önleyici tedbirler geliştiriyoruz. HSK’yı yeniden yapılandırarak yargı bağımsızlığının kurumsal güvencesi haline getirecek, yüksek yargı organının üye seçimini hukuk devletinin gereklerine uygun olarak düzenleyecek, bu organlarının niteliklerini artırarak etkili ve verimli çalışmalarını sağlayacağız.