“Toplumun barış ve huzur içinde yaşadığı ‘Herkesin Cumhuriyeti’ ancak gerçek bir demokratik hukuk devletinin varlığı ile mümkün”

DEVA Partisi İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, “Cumhuriyet’in 100. Yılı” hakkında basın açıklaması yaptı.

“Bugün; Anadolu insanının var olma ve bağımsızlık mücadelesi verdiği uzun savaşların ardından kurulan Cumhuriyet’imizin 100. Yıl dönümü. Bu vesileyle Cumhuriyet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Cumhuriyetin ilanı için Anadolu’nun dört bir yanından gelen tüm mebusları saygı ve rahmetle anıyorum” cümleleriyle sözlerine başlayan Yeneroğlu, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:

‘Ne yazık ki yüz yılda cumhuriyetin özgürlükçü demokrasi ile taçlandırılması ideali gerçekleştirilemedi’

“29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti; farklı etnik ve kültürel kimlikleri bir arada harmanlamak isteyen bir inançla kurulmuştur. Hiç şüphe yoktur ki Cumhuriyeti kuran Meclisimizin en büyük ideali ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkartmak olmuştur. Geçen 100 yıllık süre zarfında, Cumhuriyetin en temel kazanımlarının üzerine demokrasi bilincinin ve demokratik değerlerin inşa edilememesi ve bir toplumsal mutabakatın oluşturulamaması nedeniyle bugün, hedeflenen muasır medeniyetler seviyesinin çok altında olduğumuzu kabul etmemiz gerekmektedir.

Yüz yıllık cumhuriyet tarihinde demokrasi ve hukukun üstünlüğü bilincinin yerleşmemesi nedeniyle hukuk ve toplum her zaman devletin vesayetinde olmuş, ne yazık ki yüz yılda demokrasi ile cumhuriyet iç içe geçememiş yani cumhuriyet hürriyetçi demokrasi ile taçlandırılması ideali gerçekleştirilememiştir.”

‘Devletin beka ve kalkınması, hukuk devleti olabilmekten ve gerçek bir demokratik düzeni inşa edebilmekten geçer’

“Devleti yönetenlerin koyduğu kurallar, vatandaşlarının üstünde bir baskı aracı hatta çoğu zaman bir sopa olarak kullanmış, temel hak ve hürriyetlerin kullanımı kendi insafına bağlanmış ve ihtiyaç duyulan her “zor” zamanda askeri müdahaleler, sıkıyönetim ve OHAL gibi uygulamalarla yahut da siyasi partilerin kapatılması yoluyla demokratik siyasal hayata müdahale etme hakkını kendinde görmüştür. On yıllar boyunca askeri vesayet altında yönetilen ülkemiz askeri vesayeti aştığı andan itibaren de maalesef yeşeren demokrasi ümitlerinin heba edilmesi yüzünden başka bir vesayetin etkisi altına girmiştir. Değişen sadece güç temerküzü ve otoriter yönetimin el değiştirmesi olmuştur.

90’larda işlenen faili meçhul cinayetlerde ve zorla kaçırmalarda, 28 Şubat’ta başörtüsü meselesinde ve benzer şekilde 2016’da hain darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hal döneminde devletin bekası gerekçesiyle temel hak ve özgürlükler ezilmiş ve hukuksuzluk sıradanlaşmıştır. Tüm bu dönemlerde de ekonomik bakımdan da başarılı olamamış, başarısızlığının sonucunda daha çok baskı ve fakirlik üretmiştir. Oysa devletin bekası ve kalkınması, hukuk devleti olabilmekten ve gerçek bir demokratik düzeni inşa edebilmekten geçmektedir.”

Yargının bağımsız olmadığı, mahkemelerin sürekli baskı altında çalıştığı ve yargı kararlarına yöneticiler tarafından saygı duyulmadığı bir ülkede hukuk devletinden de demokratik bir cumhuriyetten de bahsedilemeyeceği ifadelerini kullanan Yeneroğlu, açıklamasını şu cümlelerle sürdürdü:

‘Hukukun üstünlüğünü ve kuvvetler ayrılığını tesis etmek, demokratik cumhuriyetin en temel vazifelerinden’

“Özgür bireylerin olmadığı bir ülkede demokrasiden bahsedilemez. Bu nedenle, demokratik cumhuriyet bireyin özgürlüğü üzerine inşa edilir. Bireylerin özgür olabilmesi için ise devletin vatandaşlarının görüşleri ve inançları karşısında tarafsız olması gerekir. İfade özgürlüğü, düşünceler karşısında devletin tarafsızlığını temin ederken laiklik de inançlar karşısında tarafsızlığı güvence altına alır.

Öte yandan farklılıkları zenginlik olarak kabul eden, hoşgörüyü merkeze alan çoğulcu anlayış olmadan demokrasi kültürünün gelişmesi de mümkün değildir. Diğer taraftan hukukun üstünlüğünü ve kuvvetler ayrılığını tesis etmek, demokratik bir cumhuriyetin en temel vazifelerinden biridir.

Unutulmamalıdır ki hukukun üstünlüğünü esas alan bir devlette, hiç kimse hukukun üstünde değil, herkes hukuka tabidir. Herkesin kendini birinci sınıf hissettiği, güçlünün zayıfı ezemediği, haklı olanın karşısındaki kim olursa olsun hakkını alabildiği, toplumun barış ve huzur içinde yaşadığı ‘Herkesin Cumhuriyeti’ ancak gerçek bir demokratik hukuk devletinin varlığı ile mümkündür.”

‘En büyük sorumluluğumuz, Cumhuriyetin demokrasi ile taçlandırıldığı bir toplumsal düzeni ve yönetim sistemini gelecek nesillere aktarmak’

“Bugün, Cumhuriyet’in 100. yılında millet olarak en büyük sorumluluğumuz, Cumhuriyetin demokrasi ile taçlandırıldığı bir toplumsal düzenin ve yönetim sisteminin gelecek nesillere aktarılmasını sağlamaktır. Eşit vatandaşlık anlayışıyla her bir vatandaşımızın eşit haklara sahip olmasını sağlamak, “öteki” yaftasına izin vermemek, insanlık onuruna yaraşır bir şekilde, temel hak ve özgürlükleri sınırlandırmadan birlikte yaşamı mümkün kılmak, ortak sorumluluğumuzdur.

Demokrasinin, hukuk devletinin, temel hak ve özgürlüklerin, özgür basının ve güçlü bireylerle birlikte güçlü bir sivil toplumun Cumhuriyetin değerleri olarak kabul edildiği ve yaşandığı bir Türkiye umuduyla Cumhuriyetimizin 100. Yılı Kutlu Olsun.”

Connect with Me: