Ceza İnfaz Paketi İnsan Hakları İhlallerini Artıracak!

TBMM Genel Kurulu’nda bu hafta görüşülmesi beklenen kanun teklifinde her ne kadar İnsan Hakları Eylem Planı kapsamında değişiklik yapıldığı gerekçe gösterilse de teklif ile yargı bağımsızlığı ile haberleşme özgürlüğü, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması hakları anayasaya aykırı şekilde ihlal edilmektedir.

Teklifin 2. ve 3. maddeleri ile Cumhuriyet Savcılarının soruşturmayı sonlandıran kararlarını Başsavcıların müdahalesine açık hale getirilmesi, yargı bağımsızlığı açısından son derece tehlikelidir. Başsavcılar, Cumhuriyet savcılarının amiri değildir. Cumhuriyet başsavcılarına, cumhuriyet savcıları üzerinde denetim ve müdahale yetkisi verilerek yargının hiyerarşiye bağlanmak istenmesi uygulamada başsavcıların, savcıların soruşturma kapsamında verdiği tüm kararlara doğrudan müdahale etmesine yol açacaktır.

Teklifin 6. maddesi ile toplam 10 yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan kadın hükümlünün “Toplum güvenliği açısından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağının değerlendirilmesi şartıyla” 15 yaşını doldurmamış çocuğunun bulunması ve babanın da ölmüş veya cezaevinde olması durumunda, infazının çocuğun 15 yaşını doldurmasına kadar ertelenebilmesine imkan verilmektedir. Çocuğun üstün yararı ilkesi gereğince doğru bir düzenleme olmakla birlikte çocuğun yaşının neden 15 olarak belirlendiği anlaşılamamaktadır. Uluslararası antlaşmalar ve Türk Medeni Kanunu’na göre 18 yaşın altındaki herkes çocuktur. Ayrıca annenin vefat etmiş, babanın ise cezaevinde bulunduğu durumlarda çocuğun babası ile beraber olabilmesi kanun teklifinde gözden kaçırılmış bir husustur. Teklifin 18 yaşına kadarki tüm çocukları ile annesi vefat etmiş, babanın ise cezaevinde bulunduğu durumları da kapsayacak şekilde düzenlenmesi yerinde olacaktır.

Teklifin 8. maddesi ile “terör suçları ve örgüt faaliyeti kapsamındaki suçlardan hüküm giyen veya tehlikeli bulunan ya da dışarı ile iletişiminin kurum güvenliği açısından tehlikeli olabileceği değerlendirilen hükümlülere” gelen veya bu kişiler tarafından gönderilen mektup, faks ve telgrafların dijital olarak kaydedilmesi ve fiziki olarak saklanabilmesi; Teklifin 9. madde ile ise söz konusu hükümlülerin “görüşmeleri kurum yönetimi tarafından dinlenebilmesi ve kayda alınabilmesi” düzenlenmektedir.

Söz konusu iki madde hükümlü ve üçüncü kişilerin özel hayatının gizliliği, haberleşme özgürlüğü ve kişisel verilerin korunması haklarına yönelik önemli sınırlamalar getirmektedir. Anayasa Mahkemesi kararlarında, hükümlülerin yaptıkları görüşmelerin sosyal hayatın ve aile birlikteliğinin devamını sağlamaya yönelik olduğu ve bu görüşmelerde mahremiyetin sağlanması gerektiği vurgulamaktadır. Bu kapsamda bu temel haklara yapılacak müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesine göre kamu düzeni ve kişi hakları arasında makul bir dengenin kurulabilmesi için ilgili düzenlemelerin belirli, öngörülebilir ve ölçülü olması gerekmektedir. Oysa söz konusu hükümler, son derece belirsiz ve keyfiliğe elverişli şekilde düzenlenmiştir.

Ayrıca, her iki maddede de ‘tehlikeli halde bulunan’ ve ‘dışarı ile iletişiminin kurum güvenliği açısından tehlikeli olabileceği değerlendirilen’ ifadelerine yer verilerek tedbirlerin uygulanacağı kişilerin kapsamı oldukça geniş tutulmuştur.

Bu kapsamda bu tedbirlerin uygulanacağı hükümlülerin kapsamı, tedbirlerin hangi koşullarda, ne kadar süre ile uygulanacağı, kayıtların tutulma ve tutanak altına alınma şekli ile imha edilmelerine ve idarenin takdir yetkisini sınırlandıran düzenlemelerin Genel Kurul’da yapılacak görüşmelerde kanun metnine eklenmesi şarttır.

Yukarıda ifade edilen hususların, Genel Kurul görüşmelerinde tekrar gözden geçirilerek, cumhuriyet savcılarını hiyerarşiye bağlamaya çalışan düzenleme ile temel hakları ölçüsüz biçimde sınırlayan düzenlemelerin teklif metninden çıkartılması yahut da düzenlemelerin kapsamının Anayasa, AYM ve AİHM içtihatlarına göre çizilmesi gerektiği hususlarını kamuoyunun takdirlerine sunarız.

Connect with Me: