“Anavatan ile bağın en önemli anahtarı ana dildir.”

Türkiye ile İsveç arasında imzalanan işgücü anlaşmasının 51. yıl dönümü vesilesiyle açıklama yapan AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “Bugün İsveç’te yaşayan Türkler üçüncü kuşağa ulaşmış durumda. Bu kuşak ve sonraki nesillerin de  anavatan ile bağının güçlenerek devam etmesi için aile, sivil toplum ve eğitim kurumlarında Türkçe’ye yatırım yapılması bir zorunluluktur.” dedi. Yeneroğlu şunları kaydetti:

“10 Mart 1967 tarihinde Türkiye ve İsveç arasında imzalanan işgücü anlaşmasıyla İsveç’e yönelik kitlesel işgücü göçü resmî olarak başlamıştır. Böylelikle 17. yüzyıldan bu yana ticaret ve dostluk anlaşmalarıyla gelişerek devam eden ilişkilerimiz yeni bir boyut kazanmıştır.

Bugün İsveç’te 115 bin civarında insanımız yaşamaktadır. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi İsveç’teki vatandaşlarımız da siyasetten eğitime, çalışma hayatından bilim ve sanata birçok alanda yer almaktadır. Binlerce öğrencimiz eğitim almakta, çok sayıda sivil toplum kuruluşumuz faaliyet göstermektedir. 8 Türkiye kökenli milletvekili ve hükûmette yer alan 1 bakan başta olmak üzere pek çok vatandaşımız siyasetin çeşitli kademelerinde görev yapmaktadır. Bu durum, vatandaşlarımızın gelecekte İsveç siyasetinde daha aktif rol alacaklarının bir göstergesidir. Ayrıca İsveç’teki vatandaşlarımız iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesine de büyük katkı sunmaktadır. Günümüzde İsveç ile ülkemiz arasındaki ikili ticaret hacmi yaklaşık 2,8 milyar dolara ulaşmaktadır.

Bugün İsveç’te üçüncü kuşağa ulaşmış bulunmaktayız. Bu kuşak ve sonraki nesillerin de anavatan ile bağının güçlenerek devam etmesi için aile, sivil toplum ve eğitim kurumlarında Türkçe’ye yatırım yapılması bir zorunluluktur. Bu kapsamda; Türkçe öğretmenlerimiz tarafından verilen Türkçe derslerine katılımın artırılması noktasında, ailelere ve sivil toplum kuruluşlarına büyük sorumluluk düşmektedir. Öte yandan mesafenin uzak olmasına rağmen yaz tatillerinin Türkiye’de geçirilmesi de anavatanla olan aidiyetin ve kültürün korunmasına katkıda bulunacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle Türkiye-İsveç İşgücü Anlaşması’nın 51. yıl dönümünde birinci nesli saygıyla anıyor, zorlu göç tarihinde emeği olan tüm vatandaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.”

“Kadınların sosyal ve ekonomik konumlarını yükseltmek için mücadelemiz sürecek.”

8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle açıklama yapan AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “Ülkemizde yaşayan kadınların, bu ülkenin eşit sorumluluk ve fırsatlara sahip vatandaşları olmaları için partimiz öncülüğünde senelerdir yürütülen çalışmalar kararlılıkla sürdürülecektir. Daha iyi bir toplum düzeninin ancak kadınların toplumsal hayata katılımının önündeki engellerin kaldırmasıyla mümkün olduğu bilincini daha da yaygınlaştırmalıyız.” dedi. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:

“Dünya Kadınlar Günü, kadınlara ilişkin sorunların çözüm yollarını daha yüksek sesle konuşmak için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Eğitimden iş hayatına, siyasetten akademiye kadar birçok alanda kadınların potansiyellerini açığa çıkartmaları, yalnızca güçlü ve üretken bir ekonomi anlamına gelmez. Bu alanda sağlanacak eşitlik aynı zamanda toplumsal birlikteliği de sağlamlaştıran bir temel olacaktır. Bu nedenle kadınların toplumsal konumlarını iyileştiren her çalışma, toplumun bütününü kalkındıracak ve adaleti sağlamlaştıracak adımlar olarak görülmelidir.

Bu bilinçle geride bıraktığımız 15 yıla bakıldığında ülkemizde, AK Parti iktidarıyla birlikte yapılan reformlar ve yasal düzenlemelerle kadınların hak ettiği önemli kazanımların nihayet elde edildiği görülmektedir. Bu süreçte kadınların sosyal, ekonomik, siyaset ve iş dünyasındaki konumları güçlendirilerek, okullaşma, istihdama katılım ve kadın milletvekili oranı artırılmıştır. Öte yandan dünyanın farklı coğrafyalarındaki kadınlara da yardım eli uzatan ülkemiz, 1,5 milyonu aşkın Suriyeli kadına ev sahipliği yaparak, bu konuda dünyada benzeri olmayan bir irade ortaya koymuştur.

Atılan bu adımlar elbette ki önemlidir ancak bunları yeterli görmüyor ve bu konuda yapılacak daha çok şey olduğunun bilinciyle hareket ediyoruz. Bugün kadınların sorunlarını konuşurken, kız çocuklarımızın eğitiminden istihdama, kadınlara yönelik eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına, doğum ve annelik izni düzenlemelerinden kadına yönelik şiddete kadar birçok alanda toplumumuzun ihtiyaç duyduğu çalışmaları aynı kararlılıkla sürdüreceğimiz bilinmelidir.

Ülkemizde her 10 kadından 4’ünün şiddete maruz kaldığına dair veriler, bu alanda ivedilikle şiddeti önleyici tedbirlerin hazırlanması ihtiyacını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız tarafından kadının ekonomik, psikolojik, hukuki ve sosyal olarak güçlendirilmesi ve şiddet ile mücadele edilmesi amacıyla 68 ilimizde Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri kurulmuştur. 7/24 çalışarak hayati bir görevi yerine getiren bu merkezlerin, 81 ilimizde de yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. Hedefimiz, başta kadınlara olmak üzere, tüm bireylere ve canlılara karşı şiddetin ortadan kaldırılmasıdır.

Bu anlamlı günde dünyadaki bütün kadınların Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum. Bu günün kadın-erkek eşitliği, kadınların toplumsal hayata katılımının artırılması ve şiddetin önlenmesi için daha sağlam adımlar atılmasına vesile olmasını, bu konudaki tartışmanın ülkemizdeki tüm aktörlerle, ideolojiler üstü bir zeminde gerçekleştirebilmesini temenni ediyorum.”

 

“Alman kurumlarının PKK’ya yönelik tutumunda değişiklik yok: Görmezden gelmek veya önemsememek.”

Almanya Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nin ‘PKK’nın Afrin’deki Türk Askerî Harekâtına Dair Tepkisi’ başlıklı açıklamasına ilişkin değerlendirmede bulunan AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nin yayımlamış olduğu açıklama, Alman güvenlik makamlarının PKK’nın Türk vatandaşlarına yönelik saldırılarını suç içeren eylemlerden ziyade, sadece birer kabahat olarak görmeye devam ettiğini doğrulamıştır. Bununla birlikte ilgili kurumlar ne terörizmin motivasyonunu anlamaya, ne de ona karşı mücadele etmeye istekli görünmektedir.” dedi. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti: 

“Almanya Federal Anayasayı Koruma Dairesi tarafından yayımlanan mesaj,[1] terör örgütü PKK’nın Türk vatandaşlarına, kuruluşlarına ve cami cemaatlerine yönelik gerçekleştirdiği saldırıları önemsemediğini ve farklı isimler altında terör örgütüne hizmet eden paravan örgütlerin PKK ile organik bir bütünlük içinde hareket etmelerini gözardı ettiklerini bir kez daha ortaya koymuştur. Söz konusu mesaj aynı zamanda Almanya’nın iç istihbarat servisinin PKK’ya yönelik tutumunun, Alman hükûmetinin resmî pozisyonu ile örtüştüğünü göstermektedir.

Kabul etmesi zor olsa da gerçek şu ki; PKK, Almanya’da büyük bir lobi gücüne sahiptir. Bunun asıl nedeni, Alman medyasının başta Türkiye olmak üzere PKK’nın lobi faaliyetleri hakkında çoğunlukla tek taraflı haber yapma anlayışına sahip olmasıdır. Kamuoyundaki bu tabloya dayanarak Alman gizli servisleri de PKK’yı bir terör örgütü olarak sorunsallaştırmamakta ve bu örgüte karşı ciddi bir mücadele vermemektedir.

Anlaşılan o ki; Anayasayı Koruma Dairesi de pozisyon almak istemediği için PKK’dan bahsederken herhangi bir terör örgütünden bahsetmemektedir. Türkler “milliyetçi ve aşırı sağcı” olarak kategorize edilebilmelerine rağmen, PKK mensupları hakkında herhangi bir tasvir söz konusu olmamaktadır. Dahası herkes tarafından PKK’nın çatı organizasyonu olduğu bilinen NAV-DEM için en fazla “PKK’ya yakın” ifadesi kullanılmıştır. NAV-DEM’in PKK’nın yedek örgütü olarak tasvir edilmesi yetkilileri yasal işlem yapmaya zorlayacağından, gerçeklerle örtüşen somut bir dil kullanmaktan kaçınılmaktadır. Bu tutumun ne kadar çürük olduğunu yine kurumun kendi raporlarında görmek mümkündür. Nitekim Anayasayı Koruma Dairesi’nin 2016 yılında yayımlamış olduğu raporda (Almanya İç İstihbarat Teşkilatı Anayasayı Koruma Dairesi 2016 Raporu, s. 221) NAV-DEM doğrudan PKK yapılanması içinde gösterilmiş ve sadece terör örgütü tarafından yöneltilen direktifler çerçevesinde hareket eden bir yapı olduğu belirtilmiştir (s. 244).

Tüm bu bulgulara rağmen anlaşılması oldukça zor bir kayıtsızlıkla “PKK’nın Afrin’deki Türk askerî harekâtına karşı tepkisi” şeklinde haberler yapılmaktadır. Hâlbuki burada ekseriyetle ciddi bir soruşturmaya tabi tutulmayıp faillerin de kovuşturmadan korunduğu onlarca suç eylemi mevcuttur. Bununla birlikte açıklamada, söz konusu suç eylemlerine yer yer anlayış gösteren bir tasvir yer almaktadır. Böylece hem kamu hem de güvenlik makamları kamuoyuna karşı iyi terörist, kötü terörist oyununu oynamaya devam etmektedirler.”

[1] https://www.verfassungsschutz.de/de/aktuelles/schlaglicht/schlaglicht-2018-01-reaktionen-der-pkk-auf-die-tuerkische-militaeroffensive-in-afrin-syrien?pk_campaign=fb&pk_kwd=15003

“Denklikle ilgili online başvuru sistemi, faydalı bir hizmet olacaktır.”

AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca denklik başvurularında online siteme geçilmesini yerinde bir adım olarak değerlendirerek “YÖK denklik başvuruları artık e-Devlet sistemi üzerinden online yapılacaktır. Yeni uygulama hem başvuru maliyetlerini düşürme ve işlem sürelerini kısaltma noktasında, hem de tersine beyin göçünü hızlandırma hususunda yararlı olacaktır.” dedi. Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yurt dışında doğmuş, büyümüş ve üniversite eğitimi almış kişilerin Türkiye’deki iş piyasasında yer edinmeleri sürecinde tamamlamaları gereken iş kalemlerinin başında denklik meselesi gelmektedir. Aynı şekilde üniversite eğitimini yurt dışında tamamlayan kişiler için de diploma denkliği kilit bir meseledir. Böylesine geniş bir kitleyi ilgilendiren denklik işlemlerinin mümkün mertebe kolay ve hızlı yapılabilmesi hem başvuranlar, hem de ülkemizin insan kaynakları açısından büyük önem arz etmektedir.

YÖK tarafından daha önce, yurt dışından alınan diplomaların denklik işlemlerinin son durumu hakkında bilgi sahibi olmak için “Denklik Başvuru Sorgulama” sistemi başlatılmıştı. Bu çalışmanın ardından “Online Başvuru Sistemi” uygulamaya konmuştur. Yeni sistem; işlemlerin daha hızlı, kolay ve düşük maliyette yapılması noktasında yararlı bir hizmet olacaktır. Denklik işlemleri için uzun mesafeler kat ederek YÖK Denklik Birimine gelme zorunluluğunun ortadan kalkması bile başvuranlar için önemli bir faydadır.

Yeni sisteme göre denklik başvuruları e-Devlet kapısı üzerinden online olarak yapılacak. E-Devlet şifresi olmayan yabancılar ise kendileri için oluşturulmuş ayrı bir portaldan online başvuru yapabilecekler. Ayrıca YÖK, 16 Şubat 2018 tarihinden sonra elden başvuru kabul etmeyecek.

Yurt dışındaki insan kaynağının ülkemiz lehine değerlendirilmesi ve beyin göçünün teşvik edilmesi açısından denklik gibi bürokratik işlemlerin hızlandırılması ve kolaylaştırılması elzemdir. Bu doğrultuda çok mühim bir çalışmayı hayata geçiren YÖK yetkililerini tebrik ediyor, başvuru sahipleri tarafından denklik süreciyle ilgili dile getirilen diğer sıkıntılarla ilgili de ihtiyaç duyulan adımların atılacağını ümit ediyorum.”

“Boşanma kararlarının tanınmasına ilişkin yeni uygulama hayırlı olsun!”

AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu yabancı mahkemeler tarafından verilen boşanma kararlarının tanınmasına ilişkin bugün Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelikle ilgili, “Uygulamanın başlaması için ihtiyaç olan yönetmelik bugün Resmi Gazete’de yayımlandı. Böylelikle on binlerce insanımızı doğrudan ilgilendiren bir meselede kolaylaştırıcı bir yöntemle yeni bir dönem başladı. Bu durum hem ilgili kurumlarımız hem de sorun yaşayan vatandaşlarımız adına sevindirici bir gelişmedir.” dedi. Yeneroğlu konuyla ilgili ayrıca şunları kaydetti:

“Yabancı mahkemeler tarafından verilen boşanma kararlarının Türkiye’de ayrı bir dava açmaya gerek kalmaksızın tescil edilebilmesi için Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda gerekli yasal değişiklik yapılmıştı. Bu kapsamda uygulamanın başlatılabilmesi için ihtiyaç olan yönetmelik bugün Resmi Gazete’de yayımlandı. Yeni uygulamaya ilişkin gerekli talimatın ilgili dış temsilciliklerimize ve valiliklerimize ulaşmasının ardından vatandaşlarımız boşanma kararının tanınması için başvuruda bulunabilecekler.

On binlerce insanımızı doğrudan ilgilendiren bu meselede kolaylaştırıcı bir yöntemin uygulamaya geçmesi, hem ilgili kurumlarımız hem de sorun yaşayan vatandaşlarımız adına sevindirici bir gelişmedir. Bundan sonra yabancı bir ülkenin adli veya idari makamlarınca alınan boşanma kararları yurt dışında başkonsolosluklara yurt içinde de İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüklerine yapılacak başvurular ile doğrudan tescil edilecektir. Boşanma kararının tescili ve bunun için gerekli olan belgeler yönetmelikte ayrıca belirtilmiştir. Boşanma kararlarında velayet, iştirak nafakası, çocuk ile  kişisel ilişki kurulması, mal rejimi ve tazminat gibi tenfize konu olan hükümlerle ilgili ise yetkili mahkemelere kararın tanınması veya tenfizi için dava açılabilecektir.

Yeni uygulamayla yurt dışında alınan boşanma kararlarının tanınması bağlamında yaşanan sorunlar ortadan kalkacaktır. Uygulama aynı zamanda hem vatandaş hem de kurum açısından zaman ve maliyet tasarrufunu da beraberinde getirecektir. Yeniden evlenebilmenin önü açılacak, resmi olarak evli görünmekten kaynaklanan sıkıntılar yaşanmayacaktır.

Başta İçişleri Bakanımız olmak üzere Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Nüfus ve Vatandaşlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerine sundukları katkıdan dolayı teşekkür ediyor, yeni uygulamanın hayırlı olmasını diliyorum.”

Yönetmeliğe ulaşmak için bağlantıyı tıklayın.

Tehlikeli oyun: Almanya, Müslümanları PKK şiddetine karşı korumalıdır

AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Almanya’da yasaklı olan terör örgütü PKK’nın sempatizanları tarafından Türkiye kökenlilere ve camilere yapılan saldırılarla ilgili Federal Hükûmete çağrıda bulundu. “Federal Hükûmet, Almanya’daki Türkiye kökenli Müslümanların ve onların kuruluşlarının güvenliğini sağlamakla mükelleftir. Ne var ki, terör örgütü PKK’nın şiddetine karşı sessiz kalınmaktadır. Bu ateşle oynanan tehlikeli bir oyundur.” diyen Yeneroğlu şunları kaydetti:

“Federal Hükûmetin Almanya sokaklarında yaşanan PKK şiddetine karşı sessiz tutumu sorumsuzluktur ve ateşle oynamaktır. Aynı şekilde tehlikeli olan bir diğer husus ise Alman siyasilerin, PKK sempatizanlarının Türkiye kökenli Müslümanlara ve onların kuruluşlarına yönelik gerçekleştirdikleri saldırılara karşı sergiledikleri kolektif sessizliktir. Hâlbuki bu tutumun PKK’lıları cesaretlendireceği ve daha fazla şiddete sevk edeceği ortadadır.

Bilindiği üzere son birkaç gün içinde Almanya’da camilere ve Türkiye kökenli vatandaşlara saldırılar gerçekleşti, havaalanlarında masum insanlar  şiddete maruz kaldı. Ne hikmetse şu ana kadar bu eylemlere karşı herhangi bir kınama duyamadık. Ancak çok iyi bilinmelidir ki bu sessizlik, failleri cesaretlendirecek ve yeni şiddet eylemlerine yöneltecektir.

Almanya sokaklarının, yabancıların çatışmalarına sahne olmasını istemediğini söyleyip duran siyasilerin, PKK şiddetine gelince toplu bir şekilde sessiz kalmaları tuhaf bir durumdur. Yine NATO üyesi Türkiye’nin terör örgütü PKK’ya karşı vermiş olduğu mücadeleyi her fırsatta kınayan Alman siyasetçilerin, sivillere yönelik korkak saldırılarıyla kadınların, çocukların, masum insanların hayatına kıyan terör örgütüne karşı sessiz kalmaları da aynı şekilde şaşırtıcıdır.

Öte yandan Alman medyasının da tüm gerçeklerin; hatta iç istihbarat birimi Anayasayı Koruma Dairesi raporlarının aksine terör örgütü PKK’nın propagandasını tehlikesiz ve önemsizmiş gibi göstermeye çalışmasını da hayretle takip ediyoruz. Kamuya açık alanlarda yapılan saldırılar, izinsiz gösteriler, provokasyonlar ya da yasaklı PKK sembollerinin gösterilmesi neticesinde yasaların ihlal edilmesi, Alman medyası tarafından mümkün olduğunca görmezden gelinmektedir. Almanya’da ibadethanelere yapılan saldırıların en ufak bir habere dahi konu olmaması izah edilebilir bir durum değildir. Medyanın PKK şiddetini görmezden gelme tavrı nihayetinde faillerin yaptıklarını yanlarına kâr olarak görmelerini sağlayacaktır.

Terör; ne yasa, ne hukuk, ne din, ne de etnik köken tanır. Türkiye Cumhuriyeti, PKK terörü nedeniyle yeryüzünde başka hiçbir devletin tecrübe etmediği acı deneyimler yaşamıştır. Unutulmamalıdır ki; teröristler istediklerini elde edemediklerinde daima silaha sarılırlar. Bu bağlamda Almanya’ya 90’lı yıllarda PKK ile olan tecrübelerini hatırlatmakta fayda vardır.”

“İsviçre’de, terör kurbanları görmezden gelinirken, terör propagandalarına izin veriliyor.”

AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, İsviçre Federal Demiryolları’nın İsviçre Türk Toplumu’nun terör kurbanlarına dikkat çeken ilan talebini reddetmesini, “Terör örgütü PKK’nın ilanlarını birçok kez reklam panolarında yayınlayan İsviçre Federal Demiryolları’nın İsviçre Türk Toplumu’nun terör kurbanlarına dikkat çeken ilan talebini reddetmesi, açıkça çifte standartlı bir tutumdur. İsviçre’de ifade özgürlüğü, eşitlik ve hoşgörü anlayışının terör lehine işlemesi kabul edilebilir değildir. Umarım bu yanlıştan dönülür.” sözleriyle eleştirdi. Yeneroğlu açıklamasında ayrıca şunları ifade etti:

“İsviçre Türk Toplumu (İTT), PKK terör örgütü kurbanlarına dikkat çekmek için Basel, Bern, Luzern ve Zürih tren garlarındaki elektronik reklam panolarına ilan vermek için girişimde bulunmuştur. Ancak İTT’nin bu isteği İsviçre Federal Demiryolları (SBB) tarafından güvenlik gerekçesiyle reddedilmiştir.

Nedense aynı SBB bugüne kadar bu şehirlerde defalarca PKK propagandası içeren ilanlarının yayınlanmasına müsaade etmiştir. Terör örgütü elebaşının fotoğraflarıyla birlikte yapılan destek kampanyaları düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilirken, terör mağdurlarına dikkat çeken çalışma sansürlenmiştir. Terör örgütü PKK’nın kutlanması ve elebaşının serbest bırakılması çağrısının güvenlik endişesi yaratmadığı bir kamusal alanda, uluslararası teröre karşı durma ve terör kurbanlarını anma amacıyla yapılan girişime fırsat verilmemesi ancak art niyetle izah edilebilir.

Bu tutum, teröre karşı beklenen dayanışmayı ortaya koymadığı gibi Türkiye’deki terör saldırılarının ve İsviçre’de yaşayan Türklerin hissiyatının yok sayılması anlamına gelmektedir. Anlaşılan diğer bazı Avrupa ülkelerinde gördüğümüz gibi İsviçre’de de PKK sempatizanları birtakım kanallara hâkim durumdadır. Türkiye’dekine benzer bir terör tehdidi İsviçre’de olsa ve bir başka ülkede İsviçre’nin güvenliğini hedef alan bir terör örgütü kampanya fırsatı bulsa, acaba İsviçre’nin tavrı ne olurdu? Umarım İsviçre kamuoyu da gereken tepkiyi gösterir ve İsviçre Federal Demiryolları en kısa zamanda hatasından vazgeçer.”

“İsviçre’deki Müslümanlar, ayrımcılık ile mücadele için siyasal ve toplumsal katılımını artırmalıdır!”

AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, İsviçre’de faaliyet gösteren “gfs bern” adlı araştırma kuruluşunun, ülkede yaşanan nefret suçları ve Müslümanların maruz kaldıkları ayrımcılığa ilişkin yaptığı anket çalışmasının sonuçlarını “Ortaya çıkan sonuçlar son yıllarda Avrupa’da giderek artan Müslümanlara yönelik ayrımcılık olgusunun İsviçre özelinde de var olduğunu göstermektedir. Bu olgu Müslümanları daha fazla mücadeleye ve toplumsal katılımın artırılmasına teşvik etmelidir.” sözleriyle değerlendirdi. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:

“Bugüne kadar yapılan birçok araştırmanın da gösterdiği gibi Avrupa’da Müslümanlara yönelik ayrımcılık had safhaya ulaşmıştır. Bu olguya İsviçre gibi küçük ve göreli olarak içinde az sayıda Müslüman nüfusu barındıran bir ülkede de sıklıkla rastlanılabilmektedir. 350 bini aşkın Müslümanın yaşadığı İsviçre’de bu sayı toplam nüfusun yüzde 5,1’ine tekabül etmektedir. Bu kapsamda “gfs bern” isimli araştırma kuruluşunun küçük bir grup üzerinden yapmış olduğu araştırma, İsviçre’deki Müslümanlara yönelik ayrımcılığa ilişkin dikkate değer ipuçları vermektedir.

Bahsi geçen araştırmaya katılanların yüzde 83’ü İsviçre’deki Müslümanların ayrımcılığa uğradığı ve İslamofobi ile mücadele etmek zorunda kaldığı düşüncesini taşırken, yüzde 34’ü ise İsviçre’deki resmi makamların farklı din mensuplarına karşı hoşgörülü davranmadığı kanaatini belirtmiştir. Öte yandan yüzde 88’lik bir kesim Müslümanlara yönelik olumsuz algı oluşmasından İsviçre medyasını sorumlu tutarken; ayrımcılığa maruz kalanların yüzde 85’i sırf Müslüman oldukları için böyle bir durumla karşı karşıya kaldıkları kanısındadır.

Araştırmanın ortaya çıkarmış olduğu bir başka husus ise İsviçre’de yaşayan Müslüman nüfusun büyük bir çoğunluğunun, ırkçılık ve Müslümanlara yönelik ayrımcılıkla mücadele anlamında devletin yetersiz kaldığı görüşünde olmasıdır. Özellikle katılımcıların yüzde 86’sının İsviçreli politikacıların Müslümanlara yönelik ayrımcı bir algı oluşturmaya çalıştıkları hissiyatında olmaları da dikkat çekicidir. Bununla birlikte ankete katılanların yüzde 35’inin kişisel olarak en az bir defa nefret suçuna maruz kaldığını ifade etmesi ve yüzde 53’ünün de yakın çevresindeki kişilerin bu suça maruz kaldıklarını belirtmesi önemle altı çizilmesi gereken bir noktadır.

Ortaya çıkan bu sonuçlar, son yıllarda Avrupa’da Müslümanlara yönelik giderek artan ayrımcılık ve İslamofobi olgusunun İsviçre özelinde de var olduğunu göstermektedir. Bu, aynı zamanda Müslümanları siyaset, hukuk, eğitim ve iş piyasası gibi farklı alanlarda eşit bir vatandaş olarak kabul etme sürecinin zorlu bir şekilde yürüdüğünün de göstergesidir. Şayet yaşanan bu olumsuz tecrübeler, Müslümanlar ve İslami cemaatler açısından ayrımcılıkla daha fazla mücadeleye, toplumsal katılımın artırılmasına ve iletişimin daha da güçlendirilmesine neden olursa; gelecekte Müslüman karşıtlığının çoğunluk tarafından reddedildiği bir İsviçre’nin oluşumuna gerekli katkı sağlanmış olacaktır. Son olarak, UETD İsviçre yetkililerine araştırmanın gerçekleştirilmesinde sundukları katkıdan dolayı teşekkür ediyorum.”

Jalloh Vakası: “Kurumsal ırkçılığın görmezden gelinmesi polis şiddetini teşvik ediyor”

AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Almanya’nın Dessau kentindeki bir karakolda hayatını kaybeden ilticacı Oury Jalloh’un ölüm yıl dönümü münasebetiyle açıklama yaptı. “Gözaltında gerçekleşen ölüm ve yaralanma vakalarının gereği gibi soruşturulması, emniyet ve yargı personeli tarafından sergilenen kurumsal ırkçılığa karşı etkin mekanizmaların oluşturulması Almanya’da uzun süredir ihmal edilen iki önemli husustur.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“7 Ocak 2005 tarihinde, iltica başvurusunda bulunmuş olan Sierra Leoneli Oury Jalloh Almanya’nın Dessau kentindeki bir polis karakolunda ölü olarak bulundu. Jalloh, elleri ve ayakları bağlı haldeyken çıkan bir yangın neticesinde hayatını kaybetti. Yıllarca bu olayın bir intihar vakası olduğu söylendi. İnsanlar olayın gereği gibi soruşturularak aydınlatılacağını beklerken; savcılığın davayı sürüncemede bırakıp soruşturma neticesinde ortaya çıkan önemli delilleri örtbas ettiğine, polislerin olayın aydınlatılmasını engellediğine, onca delile ve güçlü cinayet şüphesine rağmen soruşturmaların savcılık tarafından sonlandırıldığına şahitlik ettiler. Sızdırılan bilirkişi raporlarına göre ise Jalloh’un cinayete kurban gitmiş olma ihtimali, ilk günden beri dillendirilen intihar ihtimalinden daha yüksek. Şimdi soruşturmaların başka bir başsavcılık tarafından tekrar başlatılması ümit ediliyor.

Gözaltında gerçekleşen ölüm ve yaralanma vakalarının gereği gibi soruşturulması, emniyet ve yargı personeli tarafından sergilenen kurumsal ırkçılığa karşı etkin mekanizmaların oluşturulması Almanya’da uzun süredir ihmal edilen iki önemli husustur. Artık âdeta gündelik yaşamın bir parçası hâline gelmiş olan ırkçı ve İslamofobik saldırıların kurbanları için emniyet birimleri destek alabilecekleri mercilerden ziyade kendilerini daha da güvensiz hissetmelerine sebep olan yerler hâline gelmiştir. Alman İstatistik Kurumu’nun verilerine göre polislere karşı başlatılan soruşturmaların yüzde 92’si sonuçsuz kalmaktadır. Bu oldukça endişe vericidir. Bunun sebebi, söz konusu soruşturmaları bizzat polislerin gerçekleştirmesi ve mesai arkadaşlarını koruma temayülünde olmalarıdır. Bilimsel araştırmalar Almanya’da kurumsal ırkçılığın oldukça köklü bir geçmişe sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Artık ‘münferit olaylardan’ bahsetmek mümkün değildir. Ancak bu çarpık tabloyu düzeltmek adına elle tutulur hiçbir reform yapılmış değildir. Özellikle “Jalloh” vakası gibi vakaların hukuki ve siyasi yönden aydınlatılması çok öncelikli bir hususken, hükûmet veya siyasi partiler buna hiçbir şekilde öncelik vermemektedir. NSU soruşturması sürecinde art arda ortaya çıkan skandallar sebebiyle emniyet birimlerine karşı sarsılan güvenin yeniden kazanılması, bunun için de bu tür davaların eksiksiz bir şekilde aydınlatılması ve sorumluların gereken cezaları almalarının sağlanması gerekmektedir.

13 yıl önce bugün hayatını kaybeden Oury Jalloh’u anıyor, ailesine bir kez daha başsağlığı diliyorum.”

“Otomatik bilgi paylaşımı uygulaması başlamamıştır!”

AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu otomatik bilgi paylaşımıyla ilgili yapılan muhtelif haberler hakkında, “Yetkili mercilerden bilgi alınmadan hazırlanan haberler kamuoyunu yanlış bilgilendirmektedir. 1 Ocak 2018 tarihi itibarıyla otomatik bilgi paylaşımı uygulaması başlamamıştır.” değerlendirmesinde bulundu. Yeneroğlu şunları kaydetti:

“Bilindiği gibi mali konularda yabancı ülkelerle karşılıklı bilgi paylaşımını içeren “otomatik bilgi paylaşımı” meselesi kamuoyunda yer alan bir konudur. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız tarafından da, kendilerini doğrudan ilgilendiren bir konu olması nedeniyle yakından takip edilmektedir. Biz de taşıdığımız sorumluluğun gereği olarak meselenin mahiyetine ilişkin açıklamalar da bulunmakta, yurt dışı ziyaretlerimizde ve tarafımıza yapılan başvurularda vatandaşlarımızı bilgilendirmekteyiz.

Konuyla ilgili basında bugün itibarıyla kamuoyunu yanlış bilgilendirici haberlerin yer alması, şaşkınlık verici bir durumdur. Anlaşılan, haberler yetkili mercilerle görüşülmeden hazırlanmıştır. Uygulamanın başladığı ve mal varlığına ilişkin bilgilerin paylaşılacağı haberi gerçeği yansıtmamaktadır.

Bu kapsamda iki noktayı tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum: Öncelikle 1 Ocak 2018 itibarıyla bilgilerin paylaşılmasına başlandığı gibi bir durum söz konusu değildir. Daha önce de açıkladığımız gibi, otomatik bilgi paylaşımının uygulamaya geçmesi için, Bakanlar Kurulu Kararıyla paylaşımın yapılacağı ülkelerin ve paylaşımın nasıl olacağının netleştirilmesi gerekir. Ancak bu henüz gerçekleşmemiştir. İkincisi Türkiye’deki taşınmaza, mal varlıklarına ilişkin herhangi bir paylaşım yapılmayacaktır.

Küçük bir detay da olsa kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinde gerekli hassasiyetin gösterilmesi şarttır. Özellikle otomatik bilgi paylaşımı konusunda kamuoyunda doğru, kapsamlı ve detaylı bilgilere fazlasıyla ihtiyaç vardır. Buna rağmen yanlış bilgide ısrar edilmesi tuhaf bir durumdur. Kamuoyunu doğru bilgilendirmek için yapılması gereken tek şey, ilgili mercilerden güncel bilgileri almaktır. Bu noktada, konuyla ilgili sorulara verdiğimiz kapsamlı açıklamalar da faydalı olacaktır.”