“Yargılamalar Yalçınkaya Kararı Çerçevesinde Karara Bağlanmalı, Sonuçlanan Dosyalarda Yeniden Yargılamanın Önü Acilen Açılmalı”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dün açıkladığı Yüksel Yalçınkaya/Türkiye kararında silahlı terör örgütü üyeliği suçundan mahkûm edilen başvurucunun adil yargılanma hakkı, kanunsuz ceza olmaz ilkesi ile toplantı ve örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir. Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, kararın silahlı terör örgütü üyeliğine ilişkin diğer ceza yargılamalarını da etkileyeceği/etkilemesi gerektiği tartışmasız bir gerçektir. Bu durumda; devam eden yargılamalar bu esaslar çerçevesinde karara bağlanmalı, sonuçlanan dosyalarda da yeniden yargılamanın önü acilen açılmalıdır.
Mahkeme, söz konusu maddelerin ihlal edildiğine ilişkin tespitleri yaparken süregelen yargılamalardaki kronikleşen sorunlara dikkat çekerek sorunun sistematik ve yapısal olduğunu özellikle vurgulamıştır.
Bu kapsamda Mahkeme;
- “Kanunsuz Ceza Olmaz İlkesi” bakımından; silahlı terör örgütüne üyelikten mahkumiyetin sanığın ancak “örgütün hiyerarşik yapısı içinde bilerek ve isteyerek hareket ettiğinin ve örgütün amaçlarını benimsediğinin” kanıtlanması halinde söz konusu olabileceğini hatırlatmıştır. Ayrıca mesajların içeriğine ve mesajlaşılan kişilerin kimliğine bakılmaksızın ByLock uygulamasını kullanmanın otomatik olarak bilerek ve isteyerek örgüte üye olmakla bir tutulduğunu belirterek, bu durumun öngörülebilir olmadığına hükmetmiştir.
- “Adil Yargılanma Hakkı” bakımından; ByLock uygulaması hakkında verileri toplanma, doğrulanma, tutarsızlıklara itiraz edebilme gibi çeşitli açılardan yeterli güvencelerin sağlanmadığını tespit etmiştir.
- “Toplanma ve Örgütlenme Özgürlüğü” bakımından, darbe girişiminden önce, yasal olarak faaliyet gösteren bir sendikaya ve bir derneğe üye olmanın suç teşkil eden bir davranış olarak kabul edilmesinin öngörülebilir olmadığına dikkat çekmiştir.
Kararda dikkat çeken başka bir nokta da Mahkeme’nin önünde aynı konuda bekleyen 8.500 başvuru olduğu ve ByLock kullanan 100.000 kişinin de potansiyel başvurucu olduğunun altının çizilmesidir. Nitekim AİHM, sorunun çok sayıda kişiyi etkilediğini ve etkilemeye devam edebileceğini vurgulamış, ülkemize “hukuka dönüş” çağrısı yapmıştır. Açıkça da mevcut karardan gerekli sonuçların çıkartılarak “ulusal düzeyde genel önlemler alınması” gerektiğine dikkat çekmiştir. Mahkeme, Anayasa’nın 90. maddesi 5. fıkrasında yer alan “usulüne göre yürürlüğe giren uluslararası antlaşmaların kanun gücünde olduğu” hükmünü iktidara hatırlatarak kararın gereklerine uyulması gerektiğini belirtmiştir.
Karar, en başta söylediğimiz gibi malumun ilamından ibarettir… Ne acıdır ki ceza hukukunun temel prensiplerinin terk edilişi, hukukun yok sayılışı ve vicdanların sesinin kısılması çok korkunç mağduriyetlere yol açmıştır. Bu mağduriyetleri telafi etmenin bir yolu elbette yok; ancak yaşanan mağduriyetlerin daha fazla artmaması ve hukuk devleti ilkesinin sağlanması için atılacak adımlar bellidir.
Bu kapsamda beklentim, hukuka dönüşün sağlanması ve toplumsal huzurun yeniden tesis edilmesi için hızlı bir şekilde kararın gereklerinin yerine getirilmesidir. AİHM kararında ortaya koyulan tespitler ve kararın diğer yargılamaları da ilgilendiren etkisi dikkate alınarak devam eden yargılamalar bu esaslar çerçevesinde karara bağlanmalı; sonuçlanan dosyalarda da yeniden yargılamanın önü acilen açılmalıdır. Böylece hem AİHM’e başvuramamış mağdurlar hem de yargılamanın yenilenmesi kurumunun sebep olacağı bürokrasiyi ve zaman kaybını minimum seviyede tutmak için KHK Mağduriyetleri Eylem Planımızda da açıkladığımız gibi derhal bir kanuni düzenleme yapılmalıdır.